Alıp başını gitmelere, alıp başını gidenlere dayanamam. Geride kentler kalır, geride insanlar. Ve aslında hiçbir yere gidemez alıp başını gidenler. İçlerine sığamadığımız kentler, yaşayamadığımız hayatlar bırakmaz peşimizi.

İşte bu yüzden terk ettiğimiz kentlerdeyizdir her daim, yaşayamadığımız hayatlarda. Alıp başını gitmelere dayanamam, alıp başını gidenlere kıyamam. Ebedi sürgündür alıp başını gidenler, gittikleri hey yerde onları hüzünler bekler. Kendimizden sürgün olmak mümkün değilse bitmez yollara çıkmaktır, beyhude yolculuktur alıp başını gitmeler. Kimse terk etmeyi beceremez aslında. Kentler, sokaklar, evler, insanlar ve hikâyeler de seninle gelir. Alıp başını gitmelere dayanamam, alıp başını gidenlere kıyamam. Aşılmaz beller bekler onları, aşinası olmadıkları hikâyeler… Dar vakitlerde içleri sıkılır, bilmedikleri dağlarda üşürler. Bütün mevsimler ayazdır onlara, bütün mevsimlerde yürekleri titrer. Ve yabancıdır, yalandır onlara bütün hikâyeler. Yalnızlığa dairdir dudaklarından dökülen bütün sözler. Alıp başını gitmelere dayanamam, alıp başını gidenlere kıyamam. Onlar gitmeyenlerdir, gitmeyi beceremeyenlerdir. Onlar bir ömür aynı hikâyeyi yaşayıp bir ömür aynı hikâyeyi ezber edenlerdir. Gitmeleri eğretidir, kalmaları ebedi. Onlar “gidebilseydim” diyerek gidenlerdir. Alıp başını gidenlere dayanamam, alıp başını gidenlere kıyamam. NAZIM’IN deyişiyle “en güzel deniz gidilmeyendir, en güzel söz söylenmeyendir”. Kuramadıkları cümleler, söyleyemedikleri türküler, dökemedikleri gözyaşlarıdır onları yollara düşüren. Üstelik ne en güzel deniz bekler onları gittikleri yerde ne de en güzel türküleri dinleyecek biri bulunur menzillerde. Körler memleketinde yolcu, sağırlar diyarında sürgündür onlar. Ve gurbete dairdir türküleri, hüzne dairdir hikâyeleri. Alıp başını gitmeler, alıp başını gidenler yakar yüreğimizi. Ve alıp başını gidenler yüreklerinde taşırlar bir gizi, terk ettikleri kentler ve insanlarda hep kalır onların izi.