Semiha, 24 Mayıs 1910’da, İstanbul Çengelköy’de, Fatma Saime ve Ziya Cenap Berksoy çiftinin kızları olarak dünyaya geldi. Fatma Saime Hanım, heykeltıraş ve ressam Ziya Cenap Bey ise, maliye katipliğinin yanında pek güzel sesi olan bir şairdi. Semiha, böylesine sanat dolu, kültürlü bir ailenin içinde büyüyecek, sanatın her bir koluna bir başka aşk beslemeden edemeyecekti. Annesi Fatma Saime Hanım, ona, jest ve mimiklerle şiir okumasını, şarkı söylemesini, resim yapmasını öğretmeye başladığında, Semiha henüz 4 yaşında bir çocuktu. Çakmak çakmak gözleriyle, gerçek yeteneğini ortaya koyuyordu.  Günler sanatla dolu geçiyordu. Semiha, bir yandan da başarılı bir öğrenciydi. İlkokulun ardından başladığı Kadıköy Ortaokulu’nu da birincilikle bitirdi. Şimdi sıra lise eğitimindeydi. Ama bir bilgi çalınmıştı kulağına İstanbul Kız Lisesi’nin yakınına bir konservatuvar açılıyordu. Öyleyse mutlaka bu liseye kaydolmalı, böylece yakınındaki konservatuvara da gitmeliydi. Gidecekti de! Ancak Ziya Cenap Bey, kızının konservatuvarı bırakmak için bir mektup yazdı. Semiha 18 yaşındaydı. Söz konusu sanat olduğunda özellikle kararlılığını bildirmenin bir yolunu buluyordu. Dârül Bedâi’deki tiyatro eğitiminden sonra Semiha, sesini eğitmenin peşine düştü. Tabii önce bir hocaya sesini dinletmeliydi. Bu kişi, konservatuvardaki, o dönemdeki adıyla Dar’ül Elhan’daki ilk şan hocası sopranı Nimet Vahit Hanım’dan başkası değildi. Sonrasını Semiha yıllar sonra kendi cümlesiyle şöyle söyleyecekti: “Nimet Vahit Hanım’ın şan sınıfında benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen o sanat aşkıyla derslere başladım.” 19 Haziran 1934’te, Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk operası “Özsoy”da, “Ayşim” rolü ile sahnedeydi. Öğretmeni soprano Nimet Vahit Hanım “Ulu Anne”, bariton Nurullah Şevket Taşkıran ise “Feridun” rolünü oynamıştı. Selma ve Azade Selim Sırrı dans ve koreografiyi üstlenirken, Halil Bedii Yönetken ise, koroyu yönetmişti. 1946’da, Karl Ebert ile birlikte Ankara Devlet Operası’nın kurulmasında, Ebert’in reji asistanıydı. Ayrıca eşsiz sesi ve muhteşem oyunculuğu ile tüm dünyada hayranlık uyandıran bir opera divası, bir primadonna olmuştu. Süreyya Operası’nda, Emir, Çardaş Fürstin (Csárdásfürstin, Emmerich Kálmán), Maskot (La Mascotte, Edmond Audran), Leblebici Horhor Aga (Dikran Cuhaciyan, Tekfor Nalyan) operetlerinde primadonna olarak sahneye çıktı. 1999’da, New York City Lincoln Center’de, Robert Wilson’un yönetimindeki, Umberto Eco’nun eseri “The Days Before Death, Destruction and Detroit III”te, Tristan ve Isolde Operası’ndan, Isolde’nin “Aşk Ölümü” aryasını söyledi. 89 yaşındaydı. Her zaman sanatın yaşı olmadığını, bunun ruhi bir mesele olduğunu savundu. Onun sanata olan bakışı, onu yaşamının bir parçası haline getirip icra edişi dünya çapında büyük bir hayranlıkla karşılandı. Sesi, resimleri, kalemi her şeyiyle… Kaç yaşına gelirse gelsin, üretmekten hiç vazgeçmedi. “Bu ruhi bir mesele. Ve bu aşk, merak beni genç ve enerjik tutuyor. Çünkü beni sevindiriyor. Aşık olmak da insanı sevindirir” diyordu. Sanattan başka bir uğraşı olmayan, gününü sanatla şenlendiren Semiha Berksoy, 15 Ağustos 2004’te, 94 yaşında hayata veda etti. İlklerin kadını olarak anılan, sanatı kalpten yaşayarak icra eden, hiç vazgeçmeden hep üreten bir Semiha Berksoy geçti bu dünyadan…