Bu dünyada mal-mülk edinip, azıcık da olsa yarınlarını kurtarmak ve çoluk çocuğunun geleceğini temin etmeye çalışmak tabiri caiz ise kötülere muhtaç olmamak adına, çaba sarf etmek, öteki dünya için ruhunu kurtarmaktan çok daha öne geçen günleri yaşıyor, tüm dünya da ve ülkemizde insanlığımız yine.
Bu özellik zaten hep vardır tüm insanlarda ama Kıran denilen, Salgın denilen ya da şimdilerdeki gibi Pandemi denilen insan acılarının yaşandığı şu son günlerde de olduğunca yaşam zorlaşınca biraz daha öne çıkıveriyor bu kendi kendine yetme yetebilme isteği.
Özelikle de çok yoksul aile çocuklarıyla, maddi durumu orta halde olan, aldığı ücretle bir türlü istediği gibi yaşayamayan, hatta durumları biraz daha iyi olup da varlık içinde yoksulluk çeken “ Beyaz Köle” diye adlandıracağımız insanlar kıvrım kıvrım kıvranmaya başlıyorlar kendi iç dünyalarında.
İşte o anlarda genç insanların ruh durumları İsyana çok takındırlar.
Gençlerde ilk başkaldırı illa da aşık olup sevdalanmalarıyla başlamaz ya, sanatçı ruhlu olan hayali geniş biraz da entellektüel birikimi olanlar yakıverirler meşalelerini. Gerisi isyandır.
Bilmem bilir misiniz? Düşünce dünyamızda Sosyoloji biliminin kurucusu olduğu dünyaca kabul görmüş bizden biri olan İbn-i Haldun, zamanının Tiranlarına, zamanının yağmacılarına ilk kez baş kaldırıp doğal afetlerde zarar görenlerden tutun da, bir türlü kendi kendine yeterli olamayan, bilgi ve beceri sahibi olamayanlara, varsılların az da olsa bir pay ayırma mecburiyetlerinden bahsedip sosyalliğin kurallarını koymuş dahası o farkında olmasa bile toplumun sosyal patlamalarına çok çok çeşitli alternatiflerle çözüm yollarını göstermiştir.
İster çok basit, olsun isterse çok çok kör düğümlü ve karmakarışık olsun bir meta, bir ürün, bir sermaye ya da bir fikir üretmek durup dururken olmaz.
Durup dururken, hiçbir armut, olup olgunlaşıp inanın ağzına düşmez. Bir hayal kurabilirsiniz! Olmayacak bir düşün peşine takılıp günlerce kendinizi yorabilirsiniz de. Bu arada ne bileyim ben ürettiğiniz Mısır’ı bölgenizin değirmeninde öğütebilirsiniz de. Müstesnalar kaideyi bir türlü bozamazlar.
Beyaz köle olduğunuz için belki bir ağanın tarlasını ekebilirsiniz. Onların mahsullerini taşımak, geceleri veya ürünlerini özellikle iki ayaklılarından olmak üzere Domuzlardan, falanlardan filanlardan korumanın sizin üstünüze vazife olmadığını bulmak bile uyanmaya başladığınızın bir göstergesi değil midir?
Bunu dillerndirmeye başladığınız anda sanatçı tarafınız ağır basmaktadır.
Başka türlü anlatacak olursak. Sanatçı deneyim, sezgi, bilinç ve eylemle yeni bir yol- yöntem bulmanın diğer adıdır.
Uğrunda savaşılacak en iyi şeyi bulmanın da adıdır sanatçılık. Mevcut düş ve düşüncelerin yırtılıp atılmasıdır. Tarafsızlığın değil, çoğunluğu uyandırma adına taraflılığın adıdır, kendisini feda etme pahasına.
Kudretini de kendisini feda etmesinden alır.
Düşünün şimdi:
“ Düşüncene katılmıyorum. Hatta düşüncene karşıyım. Ama düşünceni açıklaman için sana mani olanların karşısına canımı verme pahasına dikilirim.” Diyebilen insanlar da vardır dünyamızda. Ki bu gün eğer Demokrasinin kırıntılarını bile olsa yaşıyorsak biraz da bu insanlar sayesinde değil midir bu?
Eğer o sanatçı ruhlu günümüzün İbn-i Haldunları olmasalar, düşünmek bile istemiyorum ama dünyanın neresinde olursa olsun, iktidar ve onların yandaşlarının, beslemelerinin kırbaçlarının hazır beklemekte olduklarını unutmayalım lütfen. Neler yaşanılabileceğinin somutlandığı yer oldu ülkemiz.
Bu son “Covit 19- Pandemisi.” Ya da, Kıranını doğa kendiliğinden üretmiş de olsa, veya insanlar tarafından biyolojik savaş adına laboratuvarlarda da üretilmişte olsa, insanların umudunun yok olmadığını ve umudun yine insan akılcılığının ön plana geçmesinde olduğunu hatırlattığını unutmamak gerekir. Dünyanın ortak aklı bunun üstesinden mutlaka gelecektir.
Bizim Antalya’mızdaki bilimin yüz akı Prof. Dr Ömer bey ve ekibinin akılcıl, bilimcil ve sanatsal yaşamı nasıl kolsuzlara kol, bacaksızlara bacak, Yüzü şu ya da bu nedenle deforme olmuş insanlara yeni bir yüz umudu olmuşsa. Ve o güzel insan ve ekibi bu umudu nasıl da gerçekleştirmişlerse… Onun gibi yüce gönüllü dünya insanları din, dil, ırk ayrımı yapmadan yaptığı çalışmalarla biraz da Kindar gençlik yetiştireceğim diyenlere en güzel cevabı vermiyorlar mı?
İşte şimdi herkes o sanat erbabları gibi cesaretli, girişimci akılcı ve bilimci yepyeni doktorların , bilim insanlarının, Aklını kullanan insanların yolunu, yollarını bekliyorlar dört gözle.
Unutmamak gerekir ki her mesleğin, her zanaatın bir ilk’i, vardır. İşte o insanlar gerçek sanatçılardır. Özverinin bu kadar değersiz olduğu ülkemizde, bu kıranla savaşan, savaşırken ölen kahramanlarımızın Görev şehidi olduğu gerçeğini bile ne yazık ki görmezden gelebiliyor kendisi de bir doktor olan bakan bile. Her şeye rağmen sürüyorsa bir sürü inanımızın yaşam savaşı kimler sayesindedir? Düşünmek gerekiyor!
Bu anlamda Doktorlarımız da birer gerçek sanatçılardır. Üstelik en kutsal yaratılmışı yaşatmaya çalışan olağanüstü çalışkan sanatçılar…