Yaşadığımız bu yıllarda gazetecilik adeta can çekişiyor. Yüksek teknolojinin oluşturduğu nimetlere rağmen gazetecilik mesleği adeta yerlerde sürünüyor. Yalan haberler, trolcülük, asparagas haberler ardı ardına manşetleri süslüyor. Hani balık baştan kokar derler ya…
Et kokarsa tuz lazım, tuz kokarsa asıl sorun işte burada başlıyor. Havuz habercilik denen sistem gazeteciliğin etik kurallarına çomak sokarken, bir de başımıza havuz medyası çıktı. Bütün gazetelerde aynı haber manşet. 2000 yılı öncesine kadar aynı patronun yayın organı olan farklı gazetelerde bile en iyi, en kaliteli haberleri halka ulaştırmak için büyük bir güçle yarışırdık. Biz bunun adına atlatma haber derdik.
Ben bu mesleğe Hürriyet Gazetesi’nde başladığımda ofisin girişinde rahmetli Sedat Simavi’nin bir fotoğrafı ve altında büyük harflerle “Ey gazeteci “diye başlayan “Kalemini kır, ama asla satma” ile sonlanan bir yazı vardı. Biz kırık kalemlerle başladık mesleğe.
Atlatma haberciliği de büyüklerimden öğrendim. Onların anılarını dinlemekten büyük keyif alırdım. Savaşta bile (Kıbrıs savaşı)bir birlerini nasıl atlattıklarını aynı zamanda nasıl bir sevgi saygı dayanışma içinde çalıştıklarını anlatırlar ve bana, “Biz iş zamanı ve iş dışında kardeş gibiyiz, ailelerimiz de öyle ama iş haberciliğe dönüşünce bir birimizi atlatmak için yarışırız. Mesleğin keyfi, güzelliği buradadır” derlerdi.
İLK TOKAT KESİMDEN
Ünlü sanayici Vehbi Koç Talya Oteli’nde 95. yaş gününü kutluyordu. Bir gün önce rahmetli Vehbi beyle Narenciye Enstitüsü’nü gezdik. Antalya’ya her gelişinde beni aratır, birlikte gezerdik. Çokça anılarımız vardır. Ertesi gün için beni doğum gününe davet etti. Geceye davet edilen gazeteci olarak ben ve Mehmet Kesim vardı. Ben o yıllarda Milliyet Gazetesi’nde çalışıyordum. Mehmet Kesim ise Ayna ve Sabah Gazetesi’nin temsilcisiydi. Assolist Emel Sayın’dı. Nuray Hafif taş da sahnelerin yeni yıldızıydı. Kesim kardeşimiz ile gönül rahatlığı içinde fotoğraflarımızı çektik. Gecenin sonunda bir araya gelerek, ‘’Nasıl olsa bizden başka kimse çekemedi. Filmleri banyo edip yarın gönderelim’’ diye sözleştik. Ben söyleneni yaptım, ama ertesi gün doğum günü Sabah Gazetesi’nin birinci sayfasını süslüyordu. İlk tokat, ilk atlatma Kesim ile başlamıştı. Bu yıllarca kulağıma küpe oldu.
Aradan birkaç yıl geçmişti. Ben Hürriyet Gazetesi’ne transfer oldum. Sibel Can, Leyla Adalı Alanya’ya konser vermeye gelmişti. Mehmet Kesim beni aradı birlikte gitme kararı alırken, İbrahim Akkaya’nın da geleceğini öğrendim. Tam yola çıkarken Milliyet Gazetesi’nden Hikmet Yıldız’da geleceğini söyledi. Hikmet yaşamı boyunca hiç magazin haberi yapmamış bir arkadaş. Kendini bana emanet etti. Akşam Alanya’dayız.
Gece konserinde Sibel Can’ı keyifle izledik. Arkadaşlar masanın güzelliğine kapılarak kendilerini koyuvermişlerdi. Ben gizlice kuliste Sibel Can ile sabah çekimler için anlaştım. Sibel Can İlk oryantalliği bıraktığı yıllarda tanışmıştım. Hatta o yıllarda ben ve Deniz Akgün onu Konyaaltı’nda gündüz denize soktuk ve aynı gün Saklıkent’e kayak kaymaya götürdük. Maceralı bir çekim olmuştu.
Gece gazinodan Alan Tur Oteli’nin yolunu tutan meslektaşlarım turşu gibiydi. Yataklara kafayı koyar koymaz uyudular. Ben tavşan uykusuyla saat 8.30’da kalktım. Kankam olan Ahu Tuğba ile bir gün önce anlaştığımız gibi Mahmutlardaki evine gittim. Plaja indik her yer sesiz ve ben Ahu Tuğba’yı üstsüz farklı pozlarla 3 bobin çektim. Otele geldim. Sibel Can’ın odasına çıktım kapıyı çalarak kahvaltıya indirdim. Daha sonra Leyla Adalı ile sırayla bir birlerinin makyajına yardım ederlerken kare kare fotoğraf çektim. Kızlar odalarına çıktılar. Benim çekimlerden kimselerin haberi yok.
Hafta sonu hafta sonu olalı ilk kez 8 sayfasını kapak dahil bana ayırmıştı. Arkadaşlarıma esaslı bir gol atmıştım. Özellikle Mehmet Kesim’den intikamımı almıştım.