Bizde kafalar ne kadar karışıksa dünya siyasetinde de işler o denli karışık. Benim penceremden bu durumun temel nedeni demokrasi denilen şeyin normal akışında işlemesinin güç sahiplerinin işine gelmemesi.

Bu yüzden sık sık müdahale edip manipüle etmeye çalışıyorlar. Öyle ya akışa bırakmanın tehlikeli sonuçları olabilir.

Bizde bir laf vardır. “Kıbrıs, Kıbrıs’ta yaşayanlara bırakılmayacak kadar önemlidir.” Evet, Ortadoğu’nun dibinde tüm bölgelere hakim doğal bir uçak gemisi görevi yapan, uygun iklim ve coğrafi şartlara sahip olan Kıbrıs bırakın orada yaşayanları, hiç kimseye bırakılmamıştır. Bir yanda Güney Kıbrıs Rum kesimi, bir yanda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye, İngiltere gibi garantörler, BM… Say say bitmez. Demek ki bazı şeyler herkes için önemlidir ve birçok grubun çıkarları vardır. Öyleyse demokratik olmasa da oradaki dengeyi oturtup sonrasında bu dengeyi korumak için her türlü entrika yapılabilir. Yani bir çeşit “her şey mubah” yaklaşımı.

Kıbrıs örneğini dünyanın farklı yerlerine kopyala-yapıştır yaparsak anlatmak istediğim şey daha iyi anlaşılabilir. Örneğin; Panama, Cebelitarık, Hürmüz, Süveyş, Bering, İstanbul, Güney Afrika Cumhuriyeti… Son yüzyılımıza bakarak bu örnekler çoğaltabiliriz. Buraları öyle kolay kolay kimseye yedirmediler. Bu noktaların çevresindeki ülkelerde onlarca yıl sürebilen iç ve dış çatışmalar, huzursuzluklar yaşandı ve halen yaşanıyor.

Enerji kaynakları, maden yatakları ve önemli geçiş yolları öncelikli olarak tek ülke hakimiyetinden alınıyor. Buralar birkaç ülkeye bölüştürülüyor ve/veya uluslararası bir güç yerleştiriliyor. Çünkü bu gibi yerler oranın yerel halkına bırakılamayacak kadar önemli. Zaten onlar bu önemli kaynakları kullanmayı bırakın, önemini anlayamayacak kadar az gelişmiş toplumlar. Böyle bakılıyor olaya. Öyleyse o ülkeleri yeniden tasarımlamak gerekir. Ne gelişsinler ne de çok geride kalsınlar. Ne ölsünler ne de olsunlar. Bunun için ne gerekiyorsa yapıldı. Dini inançlar ve ırk ayrımları başta olmak üzere bulunabilen her türlü silahla ortalık karıştırıldı. Sonuç olarak emperyalizm vampiri tarafından tüm kanı emilen Afganistan gibi ülkeler ortaçağ karanlığına geri gönderilip fişleri çekildi.

Peki, bu emperyalist oyunlar sadece gelişmemiş ülkelerde mi sahneleniyor?

Tabi ki hayır. ABD’nin, gelişmiş Avrupa ülkelerinin, Japonya’nın, hatta en zengin kuzey Avrupa ülkelerinin yakın siyasi tarihlerine bakarsanız onlarca şantaj, tehdit, entrika, suikast görebilirsiniz. Öyleyse “dış güçler bizi sömürüyor” ya da “oyun büyük yeğenim” tripleriyle ağlak sözler etmenin pek bir anlamı kalmıyor. Bu gibi manipülasyonlara herkes maruz kalıyor. Siz başınızın iki üç santim üzerine kadar indirdiğiniz cam tavanın altında oturup ağlarken gelişmiş ülkeler bu gibi durumlara karşı akıl ve bilim dolu mücadeleler vererek göğüs göğüse çarpışıyorlar.

Daha birkaç gün önce ABD’nin en güçlü başkan adaylarından Donald Trump’a suikast düzenlendi. Ardından ikinci bir suikastçı evinin yakınlarında yakalandı. Trump’a kasteden ikinci suikast girişiminden sonra Biden, yarışı kazanma umudunu yitirmiş. Şimdilik çözüm bulunmuş. Biden için Covid 19 pozitif açıklaması yaptılar. Ve Biden “Hastayım” şeklinde bir twit attı. Zaten biliyorduk hasta olduğunu. Açıkça görülüyordu. Yardımcısı Kamala Harris’ın Trump karşısında Biden’dan daha şanslı olduğu konuşuluyor. Orada da dengeler üzerinden oyunlar dönüyor.

Bizde ise işler bildiğiniz gibi.  Siyasilerin elini öpen makam sahipleri, herkesin birbirinin uygunsuz görüntülerini arşivlediği bel altı vuruşlar, çapsız kişileri nepotizm çerçevesinde önemli birimlerin ve kurumların başına getirme, halkına zarar veren Tüik gibi yalancı kurumlar, başka ülkelerin vatandaşlığına yeminle bağlı bakanlar, göçmen rezerv ve ayıklama alanı haline getirilmiş bir ülke…

Öyle görünüyor ki, bireylerin ve toplumların aradıkları ideal yaşam şartlarını sağlayacak düzeni el yordamıyla bulma olasılığı her zaman güç sahiplerine yeni entrikalar için motivasyon kaynağı olmaya devam edecektir. Ortadoğu toplumları gibi ağlamak yerine bağımsızlığı, hür düşünceyi bize öneren ve sunan bilge liderimiz Atatürk gibi dik ve dinamik olmamız gerekir.

Ahlaklı, dürüst, çalışkan, iyi insan olma gibi değer yargılarına sahip modern dönem insanları artık yaşlandılar ve ikinci planda kalıyorlar. Şimdi ise bütün bunları önemsemeyen her şeyi sorgulayan bir insan tipi var. Olaylara mekanik bir bakışla bakıyorlar. Ağlak değiller. Belki biraz da oportünist oldukları söylenebilir. Modern sonrası dönemin tam da ortasındayız. İşler çok farklı noktalara gidebilir. Sağlıcakla…