Bugün size notaların müziğin nasıl hayatımıza girdiğini anlatmak istedim. Notalar kullanılmaya başlamadan önce, melodiler, müzisyenlerin belleklerinde tutuluyor ve aynı sözlü edebiyatta olduğu gibi, duyum yolu ile aktarılıyorlardı. Notaların doğuşu ile müzik icracıları melodileri ezberlemekten kurtulmuşlardır. Böylelikle, notaların keşfinden bu zamana kadar, çeşitli dönem ve bölgelere ait eserler doğru şekilde günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu şekilde hem kişilerin hem de toplumların, müzik repertuvarlarında ciddi bir artış ve çeşitlilik söz konusu olmuştur. Aynen yazılı edebiyatta olduğu gibi. Notaların kullanılmasıyla, dönem ve bölgelerin kendine özgü tarzlarının, evrimlerini ve birbirleri ile benzerliklerini ya da farklarını inceleyebilme imkanı doğmuştur. Notaların kullanılması, müzik pratiğine olağanüstü bir gelişme imkanı vermiştir. Notalar sayesinde müzisyenler, bilmedikleri bir müzik parçasını bile, tek başına icra edebilir hale gelmiştir. Antik Yunan düşünürlerinden ve günümüzü hala etkilemeye devam eden Pisagor, birçok konuyla ilgili olduğu gibi müzikle de doğrudan ilgilidir. Evrendeki her şeyin matematik ile ifade edilebileceğini savunan Pisagor, müziğin matematiksel oranlara indirgenebileceğini ortaya koymuş ve diatonik diziyi keşfetmiştir. Bir gün, örsün üzerinden bir parça demir döven bir demircinin önünden geçerken, büyük çekiçler ile küçük çekiçlerin çıkardığı sesleri arasındaki tizlik farklılıklarını duyup, oluşan armoni ve uyumsuzluğu hesaplayarak müzik aralıkları ile ilgi ilk ipucuna ulaştığı aktarılır. Pisagor armoni teorisini, bir ses ölçer (iki akort mandalı arasında gerili tek bir tel ve hareket edebilir mandallardan ibaret bir düzenek) yardımıyla bulmuştur. Pisagor’un yapmış olduğu bu çalışmalar notalama sistemine büyük katkı sağlamıştır. Pisagor dan yaklaşık bir asır sonra yaşayan Romalı bir filozof olan Boethius, seslere ad vermeyi düşünen ilk kişi olmuştur. Dizideki seslerin her birini bir harf ile adlandırmayı öne sürmüş ve bugün bile kullanılan notaların la, si, do, vs. yerine A, B, C vs diye adlandırılmasına önayak olmuştur. Batı müziği 9.yy ın başına kadar notalamadan bihaberdi. Eserler kuşaktan kuşağa kulak yoluyla aktarılıyor ve doğal olarak eserler değişebiliyor daha da üzücü olanı unutulabiliyordu.
NOTALARA ADLANDIRIYOR
Pisagor dan yaklaşık 1 asır sonra yaşayan yine Romalı bir filozof olan Boethius seslere ad vermeyi düşünen ilk kişi olmuştur. Dizideki seslerin her birini bir harf ile adlandırmayı öne sürmüş ve bugün bile kullanılan notaların A, B, C, E, F, G, diye adlandırılmasına önayak olmuştur. Batı müziği 9.yy ın başına kadar notalamadan bihaberdi. Eserler kuşaktan kuşağa kulak yoluyla aktarılıyor ve doğal olarak eserler değişebiliyor daha da üzücü olanı unutulabiliyordu. 9.yy ın ikinci ortasında ilk notalama sistemini ortaya çıktı. Nota, müzikal sesleri simgeleyen işaretlerdir. Bir başka deyişle nota, müziğin temel frekanslara verilen addır. Nota (veya not) sözcüğü, bir fikri daha sonra hatırlamak için işaretler ile bir yere o fikri temsil edecek biçimde yazmayı anlatır. Müzik notası da, bir sesi temsil etmek üzere dizek (porte) üstündeki yerine konulan işaretlerdir, bir tür kayıttır. Müziği yazılı olarak ifade etmede kullanılan her bir nota, müzikteki belli bir sese karşılık gelir. Notalar seslerin zaman içindeki uzunluğunu ve temel frekansını gösterirler. Yazıda kullanılan harflerin adları olduğu gibi, notaların da adları vardır. Notaları adlandırmak için iki temel sistem kullanılmıştır. Bu sistemlerden ilki daha çok Fransa, İtalya, İspanya ve Türkiye gibi Akdeniz ülkelerinde kullanılan, Aziz Lohanne Battista ilahisinin ilk hecelerinin isimlerini alan Do-Re-Mi-Fa-Sol-La-Si sistemidir. İkincisi ise İngiltere, Almanya gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde ve Amerikada kullanılan A-B-C-D-E-F-G sistemidir. Notaların kaynağına gelecek olursak Aziz lohanne Battista ilahisi’nin ilk hecelerinden ortaya çıkmıştır. İlahinin ilk heceleri müzik notaları olarak oluşturulmuştur. ilk mısradaki Ut daha sonra Do olarak kullanılmaya başlanmıştır. Uzun çalışmalardan sonra 7 notadan oluşan sistemini kurar ama onlara koyacak uygun isimleri henüz bulamamıştır. Yazmış olduğu Aziz Johanna ilahisinin mısralarının ilk hecelirini, yedi notalık sisteminde isim olarak kullanır ve bugünkü (Do=Ut) Do-Re-Mi-Fa-Sol-La-Si isimleri ortaya çıkmış olur. Notaları sırayla söylerken Ut notası tutukluk yaptırdığından 12.yy da Do olarak değiştirilmiştir. Bazı ülkelerde hala Ut kullanılmaktadır. Yedinci nota olan Si notası ise 13.yy’a kadar B olarak kalmıştır. Sonradan yine Aziz Yuhanna ilahisindeki “Sanete Iohannes” kelimelerinin baş harflerinden meydana gelen Si adını almıştır.