Kişinin en büyüleyici yeteneklerinden biri de konuşabilmesidir. Peki ya hiç düşündünüz mü? İlk sözcük neydi? Konuşulan ilk sözcükten bahsediyorum, yazıya geçmiş olanlardan değil. ‘Su mu?’, ‘Yemek mi?’, ‘Güneş mi?’, ‘Ana mı?’, ‘Ata mı?’ hangisi? Temelinde iletişim kurma gereksinim. İlk bireyler mağara duvarlarına resim çizerken, aslında sözcüklerin eksikliğini hissettiler belki de… Ve o gün bugündür, dil bizi birey yapan temel şeydir.
Peki Türkçe? İşte o başka bir büyü aslında, her bir sözcüğünde ince bir işçilik vardır. ‘Gökyüzü’ dediğinde göğü ve sonsuz göğün boyalı yapısı hissetmez misiniz? Ya da ‘sevgi’ dediğinde yüreğin ısınmaz mı? Türkçe’nin en güzel yanlarından biri de budur işte; sözcükleri hissettirmesi.
Türkçe’nin kökleri Türkistan otluklarına dayanıyor. Atalarımız, bozkırda at koştururken bu dili konuştular. Onların sesi yeliyle buluştu, sözcükler yeryüzünü dolaştı. Bugün bizim söylediğimiz ‘ana’ ya da ‘yol’ gibi kolay sözcükler, binlerce yıllık bir geçmişi taşır.
Ancak işin güzel tarafı şu ki, dil değişir, gelişir. Türkçe de öyle. Yeni sözcükler eklenir, eski kelimeler yerine daha güncel anlamlara bırakır. Örneğin; önceden ‘kutu’ dediğimiz şeye şimdi başka bir şey diyoruz çünkü gündem değişiyor ancak o öz, hep aynı kalıyor.
Dil, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir yaşamdır. Türkçe, Anadolu’nun yapı taşlarını içinde barındırır. Her söylence, her ağız aslında o bölgenin ruhunu yansıtır.
Son olarak Türkçe konuşurken ya da yazarken sözcüklere önem verin çünkü her biri bizim geçmişimizden gelen bir yolculuktur. Ne kadar değerli olduklarını hissetmek için yalnızca biraz farkındalık yeter.
Sen de bu güzel dilin bir parçasısın. Türkçeye korumak gerekiyor. Öyleyse, hadi birkaç güzel Türkçe sözcük söyle; çünkü onlar yalnızca sözcük değil, geçmiş, duygu ve kimlik.