Sevgili okurlarım bugün size ilk tiyatro oyununu yazmak istedim. Tiyatro seven biri olarak çok dikkatimi çekti. Çin kaynaklarında Asya Hunlarından geldikleri belirtilen Uygurlar V. yüzyılın ikinci yarısında bir beylik kurmuşlar, daha sonra bütün yukarı Orta Asya’ya yayıldığı anlaşılan Töleslerin bir kısmını teşkil ederek Göktürklere bağlanmışlardır. Göktürklerin hâkimiyeti altında uzun bir süre yaşayan Basmıl, Karluk ve Uygur boyları 742-743 yıllarında Göktürk kağanı Ozmış’ı mağlup edip Göktürk Devletini ortadan kaldırmışlardır. 744 yılında merkezi Orhon kıyılarında olmak üzere Uygur Devletini kuran On Uygurlar, 840 yılına kadar bu bölgede yaşamışlardır. Bu farklı bölgelerde çeşitli inanç sistemleriyle karşılaşan ve bunları benimseyen Uygurlar, özellikle Kansu (Kan-chou Sarı) ve Koço (Kao-chang Turfan) Uygurları döneminde bu inanç sistemleriyle ilgili büyük bir çeviri etkinliği gerçekleştirmişlerdir. Bu çeviriler daha çok bağlandıkları Maniheizm ve Budizm gibi inanç sistemleriyle ilgili dinî metinlerdir. Soğdca, Çince, Toharca, Sanskritçe ve Tibetçeden Uygur Türkçesine çevrilen bu eserler, sadece dâhil oldukları yeni inanç sistemlerinin öğrenilmesi için değil, aynı zamanda inanç sistemlerine bağlı olarak kutsal metin yazmanın ve okumanın kişiye kazandıracağı sevap anlayışı da düşünülerek tercüme edilmişlerdir. Uygurların sosyo-kültürel yapılarında ve ortaya koymuş oldukları sanat olaylarında temsil ettikleri dinlerin çok büyük bir rolü vardır. Manihaizm, Uygurların Turfan’a göçünden sonra da bir süre varlığını devam ettirdi. Uygurlar yerli halkın etkisiyle yavaş yavaş Budizm’e inanmaya ve Budist kutsal metinlerini Uygurcaya çevirmeye başladılar. Günümüz arkeologları tarafından bu bölgede bulunan pek çok Uygur elyazmasında ve Budist duvar resminde de gösterildiği gibi tapınakların etrafındaki toplanma yerlerinde yapılan Budist festivallerde, vaazlardan, Budist içerikli dramalar ve hikâyeler anlatmaya kadar pek çok faaliyete yer verilirdi. Bu drama faaliyetlerinin yanı sıra Uygurlardaki tiyatro sanatının varlığını da ortaya koymaktadır. Uygurca Burkancı drama metinlerinin varlığının işaret ettiği gibi Koçu’da X. yüzyıla kadar bir tür dramatik temsil gösterimleri yapılmıştır. Bu drama metinlerinden biri de MAYTRİSİMİT NOM BİTİG’DİR. Bu metin düz yazı ve şiir formunda yazılmış bir drama çalışmasıdır. Ancak elimizdeki versiyonu Orta Çağ Çin edebiyatında Bianwen ‘paralel düz yazı’ benzeri bir tarza dönüştürülmüştür. Maitreya, Müslüman ve Hristiyan dünyasındaki ‘Mehdi’ kavramına paralel bir biçimde istikbalde gökten yere inip insanları nirvana’ya ulaştıracak olan bir Burkandır. Burkan, ise Budizm’de beden isteklerini yenerek tanrısal bilgiye ulaşan ermiştir. Yani tam ve aşılamaz aydınlanmaya ulaşmış ve dünyevî acılardan tamamıyla kurtulmuş insanı ifade eder. Budist edebiyatta, Skr. maitreya-vyākarana ‘Maytrı hakkında kehanet’ veya Skr. maitreya-samiti > Maytrisimit veya Maytrısımıt ‘Maytrı ile buluşma’ konularının birçok defa işlendiği görülmektedir. Maytrisimit adlı eserde anlatılanlar son derece canlı ve dramatiktir. Bu nedenle bazı araştırmacılar, bu eseri bir tiyatro metni olarak değerlendirmektedir. Bu öykülerin cemaat toplantılarında sadece okunmakla kalmayıp aynı zamanda sahneye konulduğu üzerinde de düşünülmektedir. Bu sahnelenmeler Uygurlarda tiyatro sanatının başlangıcı sayılmakta, başka metinlerde körünçlük ‘sahne’, körünççi ‘seyirci’, körünçlemek ‘seyretmek’ sözcüklerinin de bulunması Uygurlarda tiyatro sanatının varlığını doğrulamaktadır.

DÜŞÜNCELİ KARDEŞ

Maytrisimit adlı eserin bir sivil hayat belgesi olarak değerlendirmesi üzerine yapılan bu çalışmada, eserden hareketle bazı tiyatro terimlerinin ve tiyatro tekniklerinin olabileceği görüldü. Yer yer eserde geçen ülüş ve körünç gibi terimlerin kullanılmasının yanı sıra tiyatroda karşılaşılan karşılıklı konuşmaların (diyaloglar) bulunması basit de olsa sahne, dekor ve oyuncu kavramlarının varlığı eserin dramatik özellikleri olarak dikkat çekmektedir. Maytrisimit’in tiyatro eserine benzediği ya da sahnelendiği gibi görüşler, eserin okunduğu/temsil edildiği dinî törenlerle birlikte ele alındığında daha da güçlenmektedir. Metnin daha çok tiyatronun dil ve tekniğiyle kurgulanmış olması, eserin temsil gücünü artırdığı kadar aynı zamanda halka Budizm öğretilerini daha anlaşılır bir şekilde aktarmaya yönelik bir çabanın sonucudur. Sonuç olarak Maitrisimit gibi sahneye konulmak üzere yazılmış önemli bir eser de Kalyanamkara et Papamkara (İyi Düşünceli Kardeşle Kötü Düşünceli Kardeş) öyküsüdür. Bu bağlamda Türk edebiyatının ilk ilkel tiyatrosu Maitrisimit olarak kabul edilebilir.