Türk filmlerinde çok izlemişizdir, şimdi anlatacağım sahneyi! Aramaktadır sevdalısını, çöllere bile düşer yolu. Sürünmektedir filmin Esas Oğlanı serap görür ve ‘su su su’ diye inler. Hangimiz inkâr edebilir?

Gerçekten...

"Su hayattır"

Âb-ı hayat'ı duymayanımız yoktur.

Bilmeyenler bile bulmaca çözerken öğrenmiştir.

Su sıkıntısı insanlığı etkileyecek.

UNICEF: 600 milyon çocuk "susuzluk" yüzünden ölüm ve hastalık riskiyle karşılaşacak diye sesleniyor.

Birleşmiş Milletler, Doğa, Çocuklar ve tüm Canlılar için susuzluk tehdidinden bahsediyor.

Yardım eli acilen uzatılmalı diye bas bas bağırıyor.

Maalesef Türkiye de bu büyük sıkıntıyı çok ağır bedeller ödeyerek yaşayacak...

Önlemleri ülke insanı olarak almak zorundayız.

Derslik bir öyküdür ve dillerde dolanır durur.

Ateş, Su, Ahlâk çok iyi üç arkadaştırlar.

Kaybetmek istemezler birbirlerini.

O güne kadar da hiç ayrılmamışlardır birbirlerinden.

Ateş döner ve sorar, Su ve Ahlâk'a...

"Oldu ki; kaybettik birbirimizi. Nasıl buluşabileceğiz tekrar?

Bir dertleşme anında, kaybolma gerçekleşirse buluşmanın yöntemini aramaktadırlar...

Soran olmasına rağmen önce sözü alır Ateş. Kendisini ne şekilde bulabileceklerini anlatır.

Gece ışığın olduğu, gündüz ise dumanın tüttüğü yere gelin... Beni mutlaka bulursunuz der...

Sonra Su, başlar.

Buluşma nasıl gerçekleşecek açıklar.

Gece kulak verin sesime ve şırıltıya doğru yürüyün, gündüz ise yeşilliğin olduğu yere gelmek için çabalayın. Ya yeşilliğin ortasında ya da yamaçlardan süzülürken bulacaksınız beni diye duyurur sesini.

"Peki ola ki kayboldun seni nasıl bulacağız" diye ikisi birden Ahlâk'a soru yöneltirler.

Ahlâk ikisini de düşündüren çok değerli aktarımını sade bir dille yapar...

"Ne olur ben hep yanınızda olayım. Hiç kaybolmayayım. Kaybederseniz beni, bir daha asla bulamazsınız... "

Hepimizin dikkate alması gereken bir özellik olan Ahlâk'ın yitirilmemesi ile ilgili bir vurguyla son bulur öykü.

Kişilikli arkadaşlarımın bulunduğu ortamlarda, dost meclislerinde, ahlaki anlamda olumsuzluklar yaşadığımızda hep bu öyküyü anlatmışımdır...

Ancak!!!

Şu günlerde, dünya ahvaline ve insanlığın gidişatına baktığımda Ahlâk kadar Ateş ve Su da asla kaybedilmemeli diyorum.

Hele hele SU...

Su tesisatı arızası vardı apartmanda. Giderildi. Yanlış vana çevrilmiş. Farkına varıldı. İki gün boşa akan su için bedel ödeyeceğiz.

Düşündüm, hala hayıflanıyorum bizden sonraki nesillerin suyunu hoyratça harcadık diye... Üzüldüm de!

Su çok önemli... Ölçülü kullanmalıyız… Kaybetmemeli ve yeryüzünü kuraklığa mahkûm etmemeliyiz.

"Su" için içimden gelenleri yazacağım bugün...

Asla su üstüne yazı yazmayacağım.

Kalıcı dersler aldım okurlarıma aktaracağım.

Yaşamdaki en değerli üç ses diyen uçarılara uymayacağım.

Para ve Kadın sesi değil Su sesi önemlidir vurgusu ile sizlere sesleneceğim.

Yağdır Mevlâm Su diye şarkılar yazıldı, söylendi.

Aşktaki kutsallık gülü susuz bırakmamayla özdeş sunuldu ve dillere pelesenk oldu.

Çok tatlı bir kız çocuğuna "Su gibi duru" diyenimiz vardır.

Nezaketle sunulan bir bardak suyu içince "su gibi aziz ol" diye sesimizi duyurmuşuzdur.

Ya da içimizi ferahlatan yudumlardan sonra

"Ölmüşlerin ruhuna değsin" demiş ve yaşayanlara da sağlıklı ömür dileğinde bulunmuşuzdur.

Evet...

Su evliya hüviyetindedir ve güçlüdür. Bir mukaddes varlıktır adeta... Renksizdir...

Yaşamımıza renk katmaktadır.

Tatsızdır... Gönülleri tatlandırmaktadır.

Kokusuzdur... Ruhen koklarız. İçimizi ferahlatır.

Kısacası, evrenin tüm değerlerine, yaşama destek olmaktadır, katkı sunmaktadır...

Anlayacağınız yerin üstü de altı da onunla şenleniyor...

Bizler; "Bu pilav daha çoook su kaldırır" diyebiliyoruz...

Azmettiren ya da katleden de olsa muhteris bir eylem planlamasından sonra kimileri sulu (ama susuz) bir deyim olarak kullanıyor.

Halt etmiş gibi

"Kin su istemez" yaftasını asabiliyor.

Kimi zaman ise teşvik edici bir atasözü olarak kullanabiliyor.;

"Damlaya damlaya göl olur" diyebiliyoruz...

"Akarsu yatağına kimseyi almaz" diyerek büyük tehlikenin tarafımızdan oluşturulduğuna parmak basıyoruz.

"Sel gider kumu kalır" diyerek suyun iz bıraktığını anlatıyoruz.

Çinliler; Akan su kirlenmez diyerek suyun önüne set çekilmemesi gereğini vurguluyor.

Birikinti suda her türlü pisliğin oluşabileceğini söylüyorlar.

Senegal insanı, sıcak su, önceden soğuk olduğunu unutmaz diyerek değişim gösterse de suyun kaynağına saygı duyduğunu açıklıyor...

İsveç halkı; bir damla bile denizi büyütür derken bir zerreye verilen önemi vurguluyor.

Portekizliler; yeryüzünün en büyük sıkıntısının susuzluk olduğuna değiniyor...

Kuyu kurumadıkça suya değer vermeyi bilmeyiz diyor...

Pers atasözü; "Suyun gücü kaynağından gelir" derken kaynakların hebâ edilmemesine vurgu yapıyor...

"Su herşeyi yıkar" sözünü Brezilyalılar söylüyorlar...

Yıkıp geçer demiyorlar, yıkayıp arındırır anlamı ile duyuruyorlar suyun kudretli sesini...

Danimarkalılar, bir atasözünde;  su akarken değirmeni döndürmek gerek diyerek değerli bir yaşam kaynağına işaret ediyorlar...

Afrikalılar da suyun hüküm sürdüğü yerde toprak itaat etmelidir derken bu olağanüstü ve güzel birlikteliğe yeryüzünün duyduğu özlemi anlatıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde televizyon izliyordum.

Kahpece katledilen hepimizde derin izler bırakan Hrant'a rastladım.

Adam gibi adam olduğunu, harika bir insanı kaybettiğimizi hatırlattı bana.

Söyleşinin son satırında geçen SU,  akacağı yolu öylesine özene bezene bulmuştu ki, beni çok duygulandırdı.

2005 yılında yaşanan ve bir Üniversite'de Hrant Dink'in duygu dolu konuşmasını lütfen izleyin.

Klavyeyi kullanın ve her konuda bizlere yardım eden internete "Şu çatlağını buldu" diye yazın...

Muhteşem anıyı gözü yaşlı ve sesi boğuk Dink'in ağzından dinleyin...

Ülkemiz ve Dünya Hrant Dink'i kaybetti.

Evrenimiz suyunu kaybetmesin...

Sağlıklı ve esen kalın...