Tatlı sözleri olan, ilk bölümünde, yaşamlara dokunan ve şevk heyecan katabilme amacıyla gönüllere seslenen bir şarkıdır.

Olan bitenlere bakıyorum.

Kendimi tutamıyorum.

"Uyan artık Türkiyem"

Demeden de geçemiyorum.

Bir ilkbahar sabahı

Güneşle uyandın mı hiç?

Çılgın gibi koşarak

Kırlara uzandın mı hiç?

Bir his dolup içine

Uçuyorum sandın mı hiç?

Diye başlar ve sorgular güzel düşünen yürekli olup da; güneşle uyanamayanları, kırlara uzanamayanları, hisli olamayanları... Tatlı sözleri olan, ilk bölümünde, yaşamlara dokunan ve şevk heyecan katabilme amacıyla gönüllere seslenen bir şarkıdır. İkinci bölümünde ise; Ümitsizliğe kapılarak;

"Geçen günlere yazık / Yazık etmişsin gönül sen" diyerek içini boşaltır, sitemde bulunur ve "keşke daha iyi yaşasaydın" içerikli mesajı dillendirir. Şarkı sözünü yazanın öğüdü; sevmeyi ve sevilmeyi ihmal etmemenin gereğini vurgular. Sevgisiz bir toplumu elbirliği ile oluşturduk.  Doğayı, suyu, havayı, her canlıyı kadını, kızı, erkeği, bebeği her şeyi yok ettik. Elimizde kalanı da tüketeceğiz böyle gidersek. Zevk almaz olduk yaşamdan, ağız tadımız da kaçtı kısacası...  İçimizi maalesef tüketiyor yaşadıklarımız.

Üzülüyoruz ve acıları hissederek oradan oraya savruluyoruz. Neden bu denli kötülükler ve çirkinlikler etrafımızı kuşattı, yüreğimizi sardı? Çözüm yolları bulamamızın nedenleri ne? Ne yüzleşmeyi becerdik. Ne de erdemli olabilmek için çaba gösterdik.  Velhasıl; saygı ve sevgi dolu yüreklerle hoşgörülü bir yaşama yönelemedik.  Dayanışma ruhuyla bütünleşip paylaşarak büyüyebileceğimizi ve gelişeceğimizi kavrayamadık.

Ne baharlardan ilkinin ne de son baharın tadını çıkartabiliyoruz artık!  Kavursa yaksa da yaza bile tutkuyla koşardık. Üşütüp donduracağını bilsek de kışı duygulu beklerdik bizler...  Ne etrafımızda ne de yanımızda dost kaldı... Allah'a havale ettik kendi yapacaklarımızı bile...

İŞTE GELDİK GİDİYORUZ...

Birçoğumuz "biz geldik gidiyoruz" ile başlayıp, "çocuklarımıza ne bırakacağız" diye geveleyip sözüm ona hayıflanma rolü yaparak vakit eyliyoruz yahu!!! Önümüzde örneğimiz duruyor... Atatürk'ümüz dünyayı çok iyi tahlil eden bir büyük dahi idi. Ülkesinin insanını maalesef, pek zeki, çevik, ahlaklı olmadığı halde, doğru ve çalışkan olmayı başarabilecek bir beyne yüreğe sahip olabilmek için uğraşı içine giremeyecek olduğunu hissetse de bizi ince ayar çekerek yönlendirmiş bence! Görüyorum o ilacın da etki süresi çoktan bitti, bitmek üzere... Atatürk'ümüze yetmemiş; dünyanın bedevilerine aydınlık yolu göstermiş. Cumhuriyet gibi bir eşsiz örneği sunarak... Onunla da yetinmemiş Mavi Gözlü Dev; Cihan'a sulhun zorunluluk olduğunu anlatmış. Şarkı sözü yazarı gibi davrandığı kesin! O günlerin tükenenen insanlarının boşalmış gönül tanklarına tabiri caizse yakıt koymuş. Biliyoruz ATATÜRK... İleri görüşlüydü. Bir asır önce söylediklerini bugün birer birer görüyor ve yaşıyoruz. Haricileri tımar etmek oldukça zor... Eli silah tutan cana kıyanlar hep güçlüler. İlk sıralar değişmedi hiç. Şampiyonlar ligi belli. Altındaki dört beş ise, bir aşağı inip bir yukarı çıkabiliyorlar. Üsttekiler zaten üstümüzdeler hep! Amaçları da belli uygarlıklar beşiği Anadolu'ya çökmek... Ben mümkün olmaz diyorum... Ama bunu devletimizin en güçlü ağzı deklare etti. Dahili Bedhahlar'ı bunca ne tanıyabildik ne de ıslah edebildik. Din dendi, Turan dendi, Etnik köken ya da kimlik dendi. Rövanş duyguları hiç tükenmedi. Abdülhamit ile Atatürk karşılaştırması yaptırdılar. Aslında hiç tanımadıkları insanları en iyi tanıyanlarmış gibi anlattı bal dudaklılar.  Ama sinsi ama ciddi, içine takiyye denen kafa bulma orta oyununu da sokarak ülke değerleriyle oynamaktalar halâ.