Son günlerde sağda, solda, toplantıda, sokakta ATAMIZ'ı kirli, pis diline dolayanları izliyoruz.
Kolayımıza geliyor!
Meczup diyor geçiştiriyoruz.
Meclis'te olup da gündem oluşturanları, sinsi sinsi sırıtanları, dışarıdan gazel okuyanları, Anayasa'nın ilk dört maddesi ile ilgili masa kurmak isteyenleri, toplumla adeta kafa bulan ve alaycı ifadeler kullananları herkes gibi ben de görüyorum.
Gazetelere, televizyonlara sıklıkla olmasa da kapak oluyorlar.
Alıştıra alıştıra, karda iz bırakmadan da yürüyorlar.
Son dönemlerde, maalesef ATATÜRKÜMÜZ'ün resim, büst ve heykellerine el uzatanlara şahit oluyoruz.
Hatırlarsanız yıllar önce bir iki seviyesiz haddini aşan cümlelerle gündeme oturmayı başarmıştı.
Hiçbirimizin hazmedemediği sözler söylemişlerdi.
Çok sakil cümleler kurup, ağıza alınmayacak seviyede küfürler etmişlerdi.
Atatürk'ümüzden ömrü süresince söz etmeyen, 10 Kasımlar'da anmayanlar, iki ayyaş gargarası yapmışlardı.
Dokuz on yıl oldu.
Atatürk'ü anlamaya çalıştığımız, yine saygıyla andığımız bir gündü.
O gün alçaklara çüş diyebilmek için yazmıştım.
Kahpece bel altı vuruyordu, kendini inkâr eden birisi.
Gece uyuyamamıştım.
Bunlar kim demiş, köklerine inebilmek için epey araştırmıştım.
Bulmuş ve satır satır okumuştum.
Neler neler yazılmış ATATÜRK için...
‘Müthiş bir ayyaştır. Her gece sabaha kadar içer, körkütük olur’.
‘Bütün ömrü böyledir. Gençliği de içki ve fuhuş ile geçmiştir. Reculiyeti yoktur, fakat şehvete pek düşkündür’.
‘Fuhşun kadın, erkek, fail (eden-aktif), mef’ul (edilgen-pasif) her çeşidini yapar’.
‘Bu sebepten veya anası fahişe olduğundan olacak ki, bütün milletten namus ve iffeti kaldırmaya çalışır’.
Kaynak: Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, cilt 4, sayfa 1517
Atatürk’ü, karısı Latife, bir erkekle cinsel ilişkide bulunurken yakalamış.
Bu bardağı taşıran son damla olmuş ve boşanmışlar.
Böyle bir hadisenin yaşandığı da bu kitabın 4.cildinde yazıyor.
Kaynak: Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, cilt 4, sayfa 1357
Anne'ye, Eş'e ve Atatürk'e her türden çirkin yakıştırmayı ve hakareti içine sindiren var mıdır?
Olmaması gerekir...
Fakat çıkar mı, çıkar...
Kimse kimseye böylesi aşağılık bir dille saldırmamalı...
Diyorum ama!
Bana müsaade!!!i
İçim içime sığmıyor vallahi!
BE HEY DÜRZÜ diyerek yüreğimi rahatlatmak istiyorum.....
Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp ATATÜRK´e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet .
İşgaldeki hali sakin unutma.
ATATÜRK´e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz...
Güzel dilimizi asla böyle kullanmamalıyız...
O gece bu atıkların köklerine kadar indim.
Büyüklerine bağlılıkla tarihe farklı yorumlar üreterek ışık tutan Atatürk Düşmanlarını sıraladım.
Bunlar;
Said Nursi (1877-1960),
Rıza Nur (1879-1942),
Kadir Mısırlıoğlu (1933-2019)
Görevlerini tamamlayanlardı...
Mustafa Armağan (1961 doğumlu) halâ görevini yapmayı sürdürüyor.
Günümüzde Atatürk’e yapılan saldırıların en önemli kaynaklarından birisidir Rıza Nur.
Tıp doktorudur. Birinci ve İkinci Meclislerde iki dönem milletvekilliği yapmış, Lozan Konferansı'na İsmet İnönü maiyetinde katılmış, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra 14 ciltlik “Türk Tarihi” isimli bir eser yazmıştır.
Rıza Nur, Atatürk’e küfretmek isteyenlere ciddi bir kılavuzdur, kaynakçadır.
Peki, bu kişi kimdir?
Kaleme aldığı bu düşünceleri, ne için ve nasıl yazmıştır?
Dr. Rıza, Atatürk ile oldukça samimi birisidir.
Devlet meselelerinde de ileri seviyede kendisine yakındır.
Rıza Nur, zeki akli yeteneği ile yaşadığı her dönemde çeşitli aktiviteler içinde olmuştur.
Böylesine hareketli ve aktif olan birinin çeşitli sakıncalı işlere girmiş olmasını tahmin etmek de zor değildir.
Kendisinin aslında fikren Atatürk ile çatışan yapısı yoktur.
Aksine Atatürk’le çok çakışan fikri yönleri vardır.
Öyle olmasa, Atatürk’ün, bu denli yakınında olur muydu?
Bunun için, sonradan ortaya çıkan el yazması belgelerin geçmişi inkâr amacıyla yazılmış olduğu hissi uyanmakta!
Düşünün;
Fikri yönden tamamen ters biriyle devletin geleceği üzerinde büyük meseleleri birlikte, aynı masada planlayıp aktif oluyorsunuz.
Sonra!
Eylül 1926’da hastalığınız nedeniyle Fransa’ya yerleşiyorsunuz.
Size milletvekili maaşı ödenmeye devam ediyor.
Daha sonra da farklı bir yapıya bürünüyorsunuz!
Atatürk 1927’de Nutuk’u okur, yayımlar.
Nutuk’ta bu kişinin, Balkan Savaşı sırasında vatana ihanet ettiğini, Arnavutları isyana teşvik ettiğini açıklar.
Rıza Nur da, 1928 yılında Nutuk’u okuduktan sonra “Hayat ve Hatıratım” isimli anılarını yazmaya başlar.
Eser tamamen Nutuk’a cevap şeklindedir.
Orada, olayları ters yüz ederek anlatır.
Anılarını 1935 yılında, British Museum’a 1960 yılına kadar yayımlanmama kaydıyla gönderir.
Diğer bir ifade ile olay tanıklarının ölmesini bekler.
Anılarında Atatürk’ü kötüler ve bir nevi ondan intikam alır.
Kurtuluş Savaşının kendisinin sayesinde kazanıldığını iddia eder, Lozan’ı yapan, Saltanatı kaldıranın kendisi olduğunu yazar. Devrimlerin babası olarak kendini gösterir.
Atatürk aleyhtarlarına bayraktarlık eden ve baştacı olarak kabul gören Rıza Nur’un kişilik yapısını inceleyerek ortaya koyan doktorların şu ifadeleri ise çarpıcıdır;
Ağır bir ruhsal bozukluğu mevcuttur. Homoseksüel eğilimlidir, narsisttir, paranoiddir, falan falan...
Kendi anlatımıyla ve yazdıklarıyla Doktor şöyle birisidir.
Gençliğinde tecavüze uğrar, bir Harbiyeliye âşık olur ve kadın olmak ister.
Ona göre; ”Kadını erkekle eşit saymak hatadır”, “ Kadın çocuk makinasıdır”.
“Arnavutları isyana teşviki iftihar sebebidir”
Atatürk ve yakınlarına her türlü edepsizce sataşmayı yapar.
Yüzlerce satır yazar, her yazdığı da, ahlak dışı ve gerçek olmayan içeriklerle doludur.
Bugün, dinimizi istismar aracı olarak kullananların fazlaca yararlandığı konuları yazar.
Rıza Nur denen kişi, Atatürk’ün Dini inançlarındaki zafiyetlerinden de söz edip, saldırılarda bulunmuştur.
“Mustafa Kemal, dinsizdir, kâfirdir”,
“Laiklik adı altında, din düşmanlığı yapıyor” demiştir.
“Devletin dini olmaz” diyene Müslüman denmez diyerek de sürekli kötülemiş ve saldırmıştır.
Atamıza Abduş Efendi, Ayyaş,
Latife Hanım’a genelev kadını yakıştırmalarını yaratan dili ve eli kirlilerin başındadır.
Akıl hocaları sayesinde, Cumhuriyet dönemine “reklam arası” diyen tipler de oldu!
"Bundan sonra 10 Kasımlar artık kutlanacak, 29 Ekimler matem olacak” diyen ne idüğü belirsizler de ortaya çıktı.
Bu edepsizlikleri yapanların tamamının feyz aldığı ahlaksızların başında, bu sapık doktor gelir…
Onlar sınır tanımadıklarına göre;
Atatürk’ü çok seven,
Atatürk’e saygı duyan bizler niye konuşmayalım, yazmayalım…
Ata’m izin verir miydi bilemem?
Bağışla!
Sizi minnetle anmayı sürdüreceğiz.
Hala daha saygıdan değil korkudan kabrine çelenk koyanlar, aziz hatıran önünde eğilenler var.
Sen onları biliyorsun.
Sana şikâyet etmeme gerek yok! Yüce Allah’ım da görüyor.
Bahsi geçen, maalesef tacirler tarafından kullanılan bu konulara değinmek istiyorum.
Atatürk söylevlerinde şunu açıkça belirtmiştir.
Herkesin dini kendinedir.
Hiç kimseye, kimseyi yargılamak düşmez.
İslam’la birlikte insanlık, dünya yaşamını düzenleme de yararı, zararı kendine ait olmak üzere serbest kılmıştır.
Kur’an’da da bunu belirten sayısız ifade bulunmaktadır.
Büyük İnsan, “Bizim dinimiz, en makul ve en tabi bir dindir ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Din, Allah ile kul arasındaki bir bağdır. Biz de ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin gereklerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz.” Demiştir.
“Bizim dinimiz için herkesin elinde değer ölçüsü vardır. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarlarına uygundur, biliniz ki o dinimize de uygundur.” Demiştir.
Atatürk’ümüz; dinimiz adına şu hizmetleri de yapmanın gururunu yaşamıştır.
Kur’an-ı Kerim’i ilk kez Türkçe ’ye çevirtmiş, bastırmış ve ücretsiz olarak dağıtımını sağlamıştır. Bilimsel anlamda tefsirini de yaptırmıştır. Bazı hadislerin çevirisi yapılmış ve dağıtılmıştır. Hutbeler ve Ezanı Türkçeleştirmiştir. Din görevlisi ihtiyacını karşılamak için İmam-Hatip okulları açmıştır.
Rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
Seni her gün hatırlayacak ve yeni kuşaklara anlatacağız.
Ata’m, karanlığı Türkiye’mize getirme kararlılığında olanlarla da mücadelemizi sürdüreceğiz.
Ata’mızı, anlayarak yaşatmalıyız. İlkelerine bağlı kalarak, gelişeceğimizi asla unutmamalıyız…
Sağlıklı ve esen kalın…