Oya, 10 Şubat 1957’de, Erzincan’da, Güldane ve Cemal Aydoğan çiftinin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Bir de ailesinin Ayhan adını verdikleri bir abisi vardı. Çocukluğu İstanbul, Beyoğlu’nda geçti. Ortaokulu o dönem “Fransız Kız Ortaokulu” adıyla eğitim veren “Sainte-Pulcherie Fransız Lisesi”nde, ardından liseyi de Saint Michell Fransız Lisesi’nde okudu. Tüm öğrencilik yaşamı boyunca onun aklı da gönlü de artist olmaktaydı. Yıllarını Yeşilçam artistlerini seyrederek geçiriyordu. En büyük şansı da en büyük heyecanı da Beyoğlu’nda yaşıyor olmaktı aslında. Çünkü burada Yeşilçam artistleriyle sık sık karşılaşmak mümkündü. Bir zaman gelecek aynı sahneyi paylaşacağı pek çok isme, şimdi uzaktan hayran hayran bakmakla yetinmeliydi. Bu günleri çok sonra bir röportajında şöyle anlatacaktı: “Yeşilçam Sokağı’na giden yol bizim okulun oradan geçerdi. Kadir İnanır’dan Cüneyt Arkın’a kadar bütün artistleri okul yolunda görüp heyecanlanırdık. Gittiğim her yer yıldız kaynıyordu.” Oya, hayallerinin gerçek olacağı günler için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyordu. Sinemaya ilk adımını 1972’de, “Kabadayılar Kralı” ile attı. 80’lerde bir süre şarkıcılık da yaptı. Oya, ilk kez 1978’de, “Denizin Kanı” adlı televizyon dizisinde “Iraz” karakteri ile göründü. 1993’te de “Hamuş” adlı dizideydi. Ancak 1997’deki “Fırat” dizisindeki oyunculuğu ile adından söz ettirdi. 2000’de çok sevilen “Evdeki Yabancı” dizisinde “Ahu Balkan” karakteriyle seyirci karşısındaydı. Hep dram sahnelerinde görmeye alışık olunan Oya Aydoğan, bu dizi ile çizgisi dışına çıkmıştı. 2002’de, “Pembe Patikler” adlı dizide Zeliş’in annesi Cangül’e hayat verdiğinde komedide de başarılı olacağını bir kez daha kanıtladı. 2007-2010 yılları arasında “Bez Bebek” adlı fantastik çocuk dizisindeki “Kulina” karakteri ile hafızalara kazındı. Oya, Haluk Ulusoy ile Şubat 1978’de, Suzan Avcı aracılığıyla tanıştı. Müslüm Gürses ile “İsyankâr” filmini çekiyorlardı. Bir sahne, otobüs firması olan Ulusoy Tesisleri’nde çekilecekti. Haluk, Oya’yı ilk kez bu sahne sırasında gördü ve aşık olmuştu. Suzan Avcı bu noktada araya girdi ve onları tanıştırdı. Çok geçmeden Haluk, Oya’ya evlenmeleri konusunda ısrar etmeye başladı. Ancak ne Oya’nın annesi Güldane Hanım, ne de Haluk’un babası Saffet Bey razı geliyordu bu evliliğe. Onlar yine de aralarındaki aşka karşı koyamadı ve Mart 1979’da Sarıyer Nikah Dairesi’nde gizlice evlendiler. Ne bir davetlileri vardı ne de nikahlarına şahitleri. Hatta Oya gelinlik de giymemişti. Oya’nın şahitliğini de nikah dairesinin kapıcısı olmuştu. Bir heyecanla gizli bir şekilde başlayan bu evlilik sadece4 gün sürebildi. Çünkü Güldane Hanım öğrendiğinde yataklara düşmüştü. “Bu iş bitecek!” diyor, başka da bir şey demiyordu. Haluk da babasının tepkisinden çekinmeye başlamıştı. Oya da daha fazla annesinin bu haline dayanamadı ve eve döndü. Hiç zaman kaybetmeden de boşanma davası açıldı. Yıllar sonra ikisi de bu evliliği bir gençlik hatası olarak anacaktı. Oya Aydoğan, 2013’te, Elazığ’da düzenlenen Uluslararası Çayda Çıra Film Festivali’nde “Onur Ödülü”ne layık görüldü. 2013 yapımı “Kedi Özledi” filmindeki Meloş karakteri ile 2014 Sadri Alışık Ödülleri’nde komedi dalında “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Ödülü”nü kazandı. 2015’te, magazinci.com’un düzenlediği 15. Yıl İnternet Medyası Ödülleri’nde, Ferdi Tayfur ile birlikte “Yaşam Boyu Onur Ödülü”ne layık görüldü. Oya Aydoğan yüksek tansiyon hastasıydı. Oğlu Gurur’un, bir röportajda verdiği bilgiye göre, aslında yaşanan sağlık durumu anlık bir şey değildi. Düzenli olarak kontrollerine gitmiyordu ve aortunun yavaş yavaş inceldiği de fark edilememişti. Bu incelme, en ufacık bir öksürme, kusma gibi durumda yırtılmayla sonuçlanabilirdi. Oya Aydoğan’ın başına gelen tam olarak buydu. Yediği patates boğazına takıldı ve aort yırtılması sonucu kaldırıldığı hastanede 12 saat süren bir ameliyata alındı. Ardından yoğun bakımda uyutulan Aydoğan, 6 gün dayanabildi. Yedinci gün, 15 Mayıs 2016’da, sabah saat 07.15’te hayata gözlerini kapadı.