Antalya’da 1980’lerden bu yana süs bitkileri ve sebzeciliği kapsayan örtü altı üretim ve dış ticareti gelişmekteydi.
Şimdilerdeyse özellikle tropik-subtropik meyvecilik üretimi hız kazandı.
Kentimiz, ülkemizin tarım alanlarının yüzde 1 buçuğuna sahipken, örtü altı tarım alanlarının yüzde 38’ine sahip.
Kentimizin tarım alanlarının yüzde 51’i tarla bitkileri, yüzde 24’ü meyve bahçeleri, yüzde 13’ü sebze alanlarından oluşmakta.
Antalya büyük ve çok çeşitli ekosistemi ile keçiboynuzu, adaçayı, mersin, kekik ve defne üretiminde de önemli paya sahip olup, mantar üretiminde ilk sırada.
Antalya’nın yüzölçümümün yaklaşık 17,2’sine denk gelen tarım alanlarında, 2022 yılı itibari ile 8 milyon tonun üzerinde bitkisel üretim gerçekleştirmiş.
Bu üretim miktarının yüzde 61’i sebze, yüzde 24’ü meyve, yüzde 15’i ise tarla bitkilerinden elde edildi.
Söz konusu üretimin yaklaşık değeri ise 40 milyon TL’ye yakın.
Üretim miktarı bakımından son yıldaki değişimlere göz atarsanız; tarla bitkilerinde yaklaşık yüzde 0,8 artış, meyve üretiminde yüzde 1 buçuk, sebze üretiminde yüzde 7,2 azalış, süs bitkileri üretiminde ise yüzde 69 artış ile karşılaşırsınız.
Ülkemizde örtü altında üretilen her 4 meyveden biri de yine Antalya’da üretilmek olup, listenin başında muz ve çilek yer almakta.
Tüm bu veriler göz önünde bulundurulduğunda tarım sektöründeki kayma net bir şekilde karşımıza çıkmakta.
Üretici artık kendisine daha fazla kazanç sağlayan ürünlerin üretimine yönelmekte.
Bu noktada, üretim planlaması ciddi öneme sahip. Stratejik ürünlerin devam etmesi, geleceğimiz noktasında hayati önem taşıyor.
Keza bir de üretimin belli ürünlerde yığılmaması gerekiyor.
Herkes para ediyor diye tropik-subtropik meyvecilik yaparsa sebzenin yanı sıra buğday, pamuk gibi stratejik ürünler için dışa bağımlı olabiliriz.
Mesela ATB Başkanı Ali Çandır birkaç yıl önce yaptığı uyarı niteliğindeki açıklamalarda, ‘Her yer muz serası oluyor. Böyle giderse muzu bedavaya satarız, üretici zarar eder’ demişti.
Başkan Çandır’ın uyarısını hatırlatmakta fayda var.
Göz göre göre büyük bir probleme doğru ilerliyoruz ve bu noktada ‘Üretim Planlaması’nın hayati önem taşımakta olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz.
Kalın sağlıcakla...