Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir adam varmış. Adamın da bir kızı varmış. Adam tekrar evlenmiş. Üvey anası kızı inek gütmeye gönderirmiş. Kuru ekmek verirmiş yanına yemek diye. Adamcağız sorarmış kızına “Nasıl kızım analığın iyi bakıyor mu? sana yediriyor mu?” dermiş. “Çok iyi bakıyor baba çok iyi yemekler veriyor” dermiş. Kızcağız. Hâlbuki yediği kuru ekmek. Kız inek gütmeye gittikçe çorap örermiş. Bir gün yine dağda ineklerin arkasından giderken çorap örüyormuş, bir su kenarında ipini suya düşürmüş. Bakmış suyun aşağısında bir nineyi saçlarını eğmiş yıkarken görmüş. “Nene benim ipimi alıversene” demiş. “A kızım alıp yıkayayım emme sen de beni yıkayıver” demiş. Kız da hiç yüz çevirmemiş kadını bir güzel yıkamış paklamış. Bakmış nine bu böyle yapınca “Kızım burada bir yüzünü yıka da öyle git.” demiş. Kız başını eğmiş yüzünü yıkamış. Başını kaldırmış dünya güzeli olmuş çıkmış. Eve varınca gari üvey anası hasedinden çatlamış. “Ne yaptın da sen böyle oldun” der kızı sıkıştırırmış. Kızcağız da, “Vallahi bir şey yapmadım ne yapayım” dermiş ama kadın inanmazmış. Kızı bir dövmüş bir dövmüş. “Ne yaptınsa benim kıza da yap!” demiş. Üvey anasının da bir kızı varmış tabi kızını üstün tutarmış üvey evladından. “Kız kardeşim de geldi o da yüzünü yıkayacak” deyince “Gel kızım yıkayıver saçlarımı” demiş. Kız “Ne yapayım, ben senin saçlarına bakmaya mı geldim, güzel olmaya geldim” demiş. “Güzel olmaya geldiysen git şuradan akan suda yıka yüzünü” demiş. Kız gitmiş yüzüne çalınca o suyu kapkara ve çirkin bir şey oluvermiş. Sen hususi yaptın diye üvey anası bir dövmüş bu kızı bir dövmüş. Sonra “Neden böyle oldu” demiş. Kızcağız “Oradaki ninenin saçlarını yıkamadı da ondan böyle oldu” demiş. Bu arada kız pabucunu bırakmışmış orada. Ertesi gün gitmiş “Nine benim pabucum kalmış burada” demiş. Nine de “Kızım ne edeceksin o pabuçları ben sana güzel pabuçlar vereyim” demiş. Güzel pabuçları almış. Almış ama saklamış yeni pabuçlarını. Bir gün bir yerde düğüne gitmişler. Kız da yeni pabuçlarını giyememiş. Koltuğunun altına almış yalınayak gitmiş. Düğün evinde yangın çıkmış herkes kaçışırken o da kaçmış ama pabucunun birinin tekini düşürmüş. Sabahleyin düğün sahipleri pabucu buluyorlar. Beye veriyorlar. Bey de “Kimse bu pabucun sahibi bulun onu” diyor. Bu pabuç bu kadar güzelse kim bilir sahibi ne kadar güzeldir” diyor. Çıkıyorlar köyden köye köyden köye kimse o pabuç benim demiyor. Onların evine geliyorlar. Kız kapıdan bakmış pabucu görünce “Benim” demiş. O eve bakmışlar adresini almışlar götürmüşler beye. Bey gelmiş Allah’ın emriyle istemiş. Kadın “Beni bir kızım var” demiş. Güzel kızı göstermiş kendi kızını gelin etmeyi planlamış. Saklamış kendi kızını. “Tamam” demişler. Düğün ediliyor kızı alıp gidiyorlar. Beyin önüne getirmişler. Bey kızın pabuçlarına bakmış daha duvağını açmadan “Götürün bunu geri!” demiş. “Bu inek neden böyle bağırıyor bir açalım bakalım” demişler. Ahıra giriyorlar bakıyorlar ki bir sandık, sandığı bir açıyorlar kız ölmek üzere, bayılmış. Alıyorlar gidiyolar kızı. Bey kıza soruyor “Annenle babana ne yapmamı istiyorsun?” demiş. “Ben hiçbir şey yapmanı istemiyorum. Ne olduysa oldu biri annem biri de kardeşimdir. Hele babama bir şey olursa evlenmem senle” demiş. “Ben babamın gönlü hoş olsun diye kuru ekmek yedim günlerce” demiş. Öyle deyince Bey de bağışlamış anasını, babasını, kardeşini. Bey buna kırk gün kırk gece düğün yapmış. Onlar evlenmiş geçiniyorlarmış. Ben dün yanlarından geldim size selamları var.