Değerli okurlarım, bugün 25 Kasım. Edirnemizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100’üncü yıl dönümü. Bu yüzden bugün sizlere vatanın bir parçasını dahi düşmana teslim etmemek için hem halkın hem de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşlarının olağanüstü çabası ve kazandıkları zaferi anlatacağım.

O tarihlerde milli mücadeleyi henüz kazanan Mustafa Kemal ve arkadaşları, Birleşik Devletlerden Yunanistan’ın derhal Trakya’yı boşaltmasını istemişti. Üstelik Anadolu’da kazanılan zafer üzerine yapılan Mudanya Mütarekesi gereği bu boşaltmanın iki hafta içerisinde gerçekleşmesi istendi.
Mudanya Ateşkes Antlaşması’nın hazırlıkları yapılmakta iken, Gazi Ankara’ya trenle gelmişti. Mustafa Kemal, trenden indi ve yürüyerek Meclis binasına gitmişti. Meclis binasının önünde ise bir Edirneli şöyle seslenmişti: “Paşam, Edirne’yi kurtarın!” Bunun üzerine Paşa hemen şu yanıtı vermişti:
“Hiç merak etmeyin, İstanbul ve Edirne kurtulmuştur…”
Trakya kasaba ve kentlerin teslim alınmasına ise Trakya Paşaeli Müdafaai Hukuk Derneği üyelerinden Şakir Kesebir görevlendirilmişti. Kesebir’in Edirne’nin geleceği adına atacağı büyük adımlardan o dönem kimsenin haberi yoktu.

Çalışmalar son hız devam ederken Trakya kasaba ve şehirlerinde Yunanlıların kötü zulüm yapmaması ve yangınlara neden olmaması için tampon bölgelere müttefik devletlerin askerleri yerleştirilmişti.
Tekirdağ bölgesine İngiliz taburu, Kırklareli tarafına İtalyan ve Edirne’de Fransız askerleri yer almıştı. Trakya’yı teslim alacak olan trene ‘Devir Teslim Treni’ adı verilmişti. 
Devir Teslim Treni 22 Kasım 1922’de sabahleyin Sirkeci’den 08.30’da hareket etti. Trende Trakya Paşaeli Cemiyeti Yönetimi, (Şakir Kesebir), Edirne Milletvekilleri (Mehmed Şeref Aykut) ve Faik (Kaltakkıran), iki sinemacı, fotoğrafçılar, Bahriye Mektebi Bando Ekibi ve halk bulunuyordu.
Vagonlardan birinde “İstanbul’un Trakya’ya Hediyesi 1338” yazılı büyük bir bayrak asılı idi. Tren İstanbulluların alkışları arasında Sirkeci İstasyonu’ndan hareket ederken Bahriye Mektebi Bandosu da Halid Recep Bey’in bestelediği “Trakya Marşı”nı çalıyordu.  Vilayet merkezi olması ve tahliye döneminde şehirdeki heyecanın artması sebebiyle Müttefik Heyeti’nin gelişini müteakiben Edirne’ye bir miktar Fransız askeri gönderildi. Şehir idari yönden Yunanlıların elinde, asayiş ve düzenin temini cihetinden de Fransızların kontrolündeydi. 
Edirne’deki Yunan idaresinden rahatsızlık duyan Türkler, Cemaat-ı İslamiye Reisi Yunanistan’a kaçmış olduğundan bunun üzerine yeni bir heyet teşkil olundu. Başkanlığına da Mustafa Nuri Efendi getirildi. Bu cemiyet halkın ihtiyaçlarının ve şehrin asayişini temininde önemli rol oynadı.
31 Ekim’de Yunan askeri tahliyesi tamamlandı. Mecidiye Köprüsü’nün yarısı Yunan, Yarısı Türkiye’de idi. Yunan askerlerinin şehirden ayrılmasından sonra bir araya gelen Türkler muvakkat bir idare teşekkül için bir heyet oluşturdular.
Sirkeci’den kalkan tren Trakya kasabalarını teker teker geri alıyordu. Tren Babaeski’ye geldikten sonra burada kamyonlara ve arabalara binilerek Edirne’ye doğru gidildi.
Şakir Kesebir başkanlığında heyet önce Vilayet binasına geldi. Burada Vilayet bayrak direğine (göndere) Türk Bayrağı çekildi. İstiklal Marşı çalındı ve Fransız askerleri selam verdi. Hava kararmıştı. Protokol ertesi güne kalarak Edirne’nin geri alınışı 25 Kasım 1922 olarak kabul edildi. Cuma sabahı (24 Kasım 1922) Havsa’yı teslim alan Vali Şakir Kesebir ve beraberindekiler sekiz otomobil ile Edirne’nin Hacılarezanı’na vardı. İzmir Marşı çalıyor, tüm asker silah elde heyeti selamlıyordu.
Önde Vali Şakir Bey, iki tarafında Edirne Milletvekilleri Şeref ve Faik Bay ile Bolu Milletvekili Fuat, İçel Milletvekili Faik Bey’le ve arkada tüm Edirne memurları ve halk “Yaşa” sesleri ile heyeti selamlıyordu.
Heyeti karşılayanlar Hahambaşı, Metropolitler ve Müftü bulunuyor ve Vali’yi ziyaret ederek kutlamada bulunmuşlardı.
Vali Şakir Kesebir ise hazır bulunanlara şöyle söyledi:
“Hepinizle İnşallah çok çok görüşeceğiz. Yıllardan beri birbirimizi görememekten ileri gelen özlemimiz büyüktü. Hala onun coşkusuyla doluyuz. Bir aya yakın bir zamandan beri Vilayet topraklarına ayak bastık. Sonunda bugün Edirne’mize kavuştuk.
Edirne bizim pek değerli, pek kutsal yerimizdir. Tarihimizin yüzyıldan beri başlayan övünceleri burada işlenmiştir. Biz bu tarihsel anılarımız ve kutsal haklarımız nedeniyle yurdumuzun bu güzel parçasını gene tutsaklıktan kurtaracağımıza güvencimiz tamdı. Bugün Tanrı’ya şükür ve hamd etmek borcumuzdur. Bugünün özelliği yalnız Edirne’nin kurtarılması değil, tarihin baştan aşağı değişmiş olmasıyla artmıştır. Lozan Konferansı da Barış görüşmeleri uğraşı içindedir. Dileriz ki bu olay mutlu sonuca varır ve tümümüz geçmiş zamanların acılarını unuturuz.  İnşallah artık barış yolunda el ele vererek gönenç ve mutluluk için çalışmak mutluluğuna erişiriz.”