Huzurlu bir yaşam isteyen birçok emekli gibi ben de 8 yıl önce Antalya’ya gelip yerleştim. O günkü Antalya bugüne göre çok sakin, rahat, mutlu ve huzurlu bir kentti. Gün içi trafiğinde yarım saatte ulaşamayacağımız semt yoktu. Yaz aylarının turizm yoğunluğu dışında pek kalabalık sayılmazdı. Ani manevralar yapan üç beş motosiklet dışında trafikte sorun yaşamıyorduk. Asayiş genel olarak iyiydi. Kimse kimsenin ne yiyip içtiğine, ne giydiğine karışmaz kimse kimseyi bakışlarıyla taciz etmezdi.

Sonra Antalya’ya bir şeyler oldu. Rusya-Ukrayna savaşı ile kente yoğun göç başladı. Savaştan pek hoşlanmayan çok sayıda varlıklı Ukraynalı ve Rus devasa lüks cipleriyle Antalya’ya doluştular. Ev fiyatları ve kiralar birden fırladı.

Ardından düzensiz göçmenler Antalya’yı keşfettiler. Önce paralıları, sonra diğerleri geldi. İranlılar, Iraklılar, Afrikalılar…

Orta Asya Ata topraklarından soydaşlarımız da çalışmak için peyderpey geliyorlardı. Derken üzücü büyük deprem ile çok sayıda vatandaşımız kentimize sığındı.

Antalya halkına pahalı gelen kiralar ayda 30-40.000 USD kazanan dijital göçmenlere çerez parası kıvamında olduğundan Antalya’mız onların da akınına uğradı. Konyaaltı sahili ve Lara tarafında 1000-2000 dolara daire kiralayıp boş zamanlarında Akdeniz’de serinlediler.

Öteden beri Almanlar ve İngilizler Antalya’da bazı yerel yönetimleri ele geçirecek oranda yerleşiyorlardı.

Yerli turistler ve bizim gurbetçiler de genellikle Antalya’ya uğramadan edemezler.

Antalya’ya 100.000’den fazla yeni araç girdi. Trafik arapsaçına döndü. 3,5 dakika beklediğiniz kırmızı ışıklar, sağa ya da sola dönseniz 5 metrede girebileceğiniz bir yola bir kilometre dolandırıp aynı yerden girmek zorunda bırakan garabet uygulamalar, acemi sürücülerin yoğunluğu, her geçen gün artan ve Hindistan’dan beter bir görüntüye neden olan motosikletler, her an her yerden fırlayabilen patenciler, kaykaycılar, martılar… Sonuç olarak İstanbul trafiğinden hiçbir farkımız kalmadı.

Hiç trafik ışığı bulunmayan çevre yolunda bile araçlar ilerlemekten aciz. Pandemi dönemindeki aşılardan mıdır, kafaları sürekli meşgul eden geçim derdinden midir, bilinmez. İnsanların trafikte algıları yok olmuş, tepkileri yavaşlamış. Ani ve tuhaf manevralar yapabiliyorlar.

Nüfusu 2,5-3 milyon gibi dillendirilen Antalya’nın 4 milyon civarında kişiye yaz kış barınma sağladığını düşündüren şeyler bunlar.

Antalya’ya geldiğimden beri ev kiraları yaklaşık 20-30 kat attı. Daire fiyatları 15-20 kat arttı. Hatta tarım üretiminin merkezlerinden olmasına rağmen Antalya’da yetişen ürünlerin fiyatları 20-30 hatta 50 kat arttı. İlk geldiğimizde 15 lira ile Pazar alış verişi yapabiliyorken bugün 400-500 lira olmazsa Pazar alış verişi eksik kalıyor.

Antalya’da yeni yerleşik yabancılar Beach Club’larda keyif sürerken Antalya halkı yan taraftaki parkta çimlerin üzerinde evden getirdikleriyle piknik yapmaya çalışıyor. Devlet memurları Antalya’ya atanmak istemiyor. Öğrenciler 7-8 kişi bir evde kalmak zorundalar.

Daha da kötüsü insanlar artık eskisi gibi özenli ve dikkatli davranmıyorlar. Kaba davranışlara, saygısız hareketlere, bencil ve empatiden yoksun insanlara artık daha çok rastlıyoruz.

Her yerde böyle mi, bilmiyorum. Ama Antalya’da son durum budur.

Bu tablo buz dağının görünen yüzü. Sorunumuz sadece kabalık ya da özensizlik değil. Daha ötesi de var. Dikkatli ve deneyimli gözlerin görebileceği şimdilik uyuyan, ama ne zaman nerede ortaya çıkacağı belli olmayan potansiyel hastalıklar ve potansiyel suçtan bahsediyorum.

Yüz yıldan beri mücadele edip yok ettiğimiz salgın hastalıklar düzensiz göçlerle yeniden görülür oldu. Dünyanın her tarafından gelmiş, tomar tomar dolarlarla gezen uyuşturucu, terör ve mafya baronlarının Antalya ilgisi de yabancı dizilere konu olmuş durumda.

Onları Antalya’dan uzak tutmazsanız uzun vadede Meksika’ya döneriz. Benden uyarması.

Bakalım, Antalya’mız demografik yapısındaki radikal değişimi, kontrolsüz büyümeyi, konutların ve toprakların pervasızca yabancılara satılışını, fakirleşmiş halkı kendisine köle yapabilecek kapasitede kara para furyasını nasıl atlatacak?

Bakalım, Antalya nereye koşacak? Sağlıcakla…