Günümüzde sanatlar da uzmanlık alanları gibi çok çeşitlenmiş ve bir yanda dev kere dev boyutlara ulaşırlarken öte yanda mikroskobik kere mikroskobik küçülmüşlerdir. Bu tabii ki bilim denilen insanlığın ortaklaşa ürettiği bir ortak kültürün sonucunda oluşabilmiştir.
Edebiyat genel anlamda bu çeşitlerin en görüneni, en zenginidir.
İnsan zekasının gelişmesi ile anlayıp- anlaşılması açısından en zengini, en gereklisi ve en canlı olanıdır. Çünkü Edebiyat tüm çeşitleriyle insan düşüncesinin en silinmez vasıtası olan yazı ve onun mimarisi demek olan Edebiyat fert, fert insanlardan başlayarak bütün toplum bireylerince hızla gelişip büyütülmektedir.
İşte bu anlamda hangi milletin kütüphanesi daha zengin ise o millet medeniyet aleminde daha yüksek bir anlama, anlaşılma, bilme, bilinme seviyesinde olduğu kabul edilir.
Bu sözleri söyleyen Milli Eğitim Bakanımız 1941 yılından 1946 yılına kadar beş yılda dünya Edebiyatından yüz eserin Türkçemize tercüme edilerek kütüphanelerimizin zenginleşmesini hedeflerken, zaman daha hedefin yarısındayken yüz dokuz kitabın Türkçemize kazandırıldığını görüp sevincini belli ediyor, 2 Mart 1944 gününde.
Bu Milli Eğitim Bakanımızın adı Hasan Ali Yücel’dir.
Sayın Bakan o zamanın Cumhurbaşkanı olan İ. İnönü’nün hedeflenen beş yılda yüz kitabın Türkçemize kazandırılma hedefini çok az bulup beş yılda beş yüz kitabın Türkçemize çevrilmesinin dahi az olacağını ifade ettiğinin yazmıştır, bir kitabın ön sözüne.
Hemşerim, Ağabeyim, Ustam, Dostum Antalya’mızın ve hatta Ülkemizin yüz akı Hiciv şairi eskilerin deyimiyle: Heccav, Bekir Yaşar (Sapacalı) nın bir dostu vasıtasıyla bastırdığı “ Demokrasi Destanı” adlı kitabının zorunlu olarak alınması gerekli kitap bandrollarını alırken sırf meraktan sordum Yayfet yetkililerine:
Ülkemizde 2019 yılında kaç adet kitap bastırıldı? Diye.
İstatistiki bilgilerinin internet ortamında mevcut olduğunu oradan sonuç ulaşabileceğimi anlattılar memurlar bana. Evet. Sonuca ulaştım, tam istediğim şekil de olmasa da. Yaklaşık 410.Milyon civarında kitap basılmıştı alınan bandrol sayısına göre. Ülkemizde yayınlanan bütün ders kitapları, bilimsel araştırma kitapları, geçmişte yazılmış olan kitapların tekrar basımları, yeni telif kitaplar, çocuk kitaplarından büyük ansiklopedilere kadar neredeyse tüm dillerden tercüme kitapların da dahil olduğu sayının bu boyutlara ulaşması sevindirdi beni. Neredeyse 30 milyon öğrencimizin olduğunu düşünecek olursak bu kadar kitap sayısı çok mudur düşünülebilir ama? Keşke Yayfet biraz daha anlaşılır bir biçimde verebilseydi bu raporları.
Yazarlık biraz da kendi başına buyrukluktur insanların gözünde. 2019 yılında ne kadar kendi başına buyruk insanımızın varlığını merak etmek sanırım normaldir? Bu kendi başına buyruk sözü benim değildir bu arada. Platon öyle demektedir Devlet adlı kitabında düşünür yazar şair ve sanatçıların tümüne birden. Onları kapı dışına atmak gerektiğinden söz ederler o zamanın din adamları da. İşte neymiş bir zamanlar düşsel bir ütopya olan devlet Kavramının yaratıcısı bile daha o zamanlar kendi görüşüne karşı fikirler üreteceğinden çekinerek dışlamaya çalışmıştır sanatçıları. Bu gün halen daha o korku devam etmektedir ki basılan kitaplar daha matbaadan çıkmadan Savcılığa iki adet kitap verilmek zorundadır. Ayrıca Kitap derleme Müdürlüğün de sekiz kitap verme zorunluluğu vardır. Bunlar arşivlenmesi anlamında güzeldir.
Edip Cansever : “ Kalbim serseriliğimdir.” Der, bir şiirinde. Bu tüm sanatçılar için geçerlidir. Kars’taydı sanırım. Yoksa Ağrı’da mıydı? Benim adaşım Mehmet Aksoy’un muydu? heykelleri yıktırılmıştı devletimizce. Dava açıp kazanmıştı heykeltraşımız ama neye yarardı ki? Kırılan kalbin tamiri parayla pulla olmuyor ki!
Sanat düşünce ciddiliğinin ta kendisidir. Barışında ta kendisidir. Bunu da yaşadık iki bin on dokuz yılı içinde. Dünyaca Ünlü Piyanistimiz Fazıl Say barıştı Cumhurbaşkanımızla.
Düşünceler bu kadar ciddi olmasaydı Fizik, Kimya, Tıp, Edebiyat, Coğrafya, Tarih, vs. vs. alanlarında yeni yeni eserler, buluşlar, İcatlar olur muydu hiç? Aziz Sancar’ımız olur muydu? Orhan Pamuk’umuz olur muydu? İnsanlık olarak uzaya kanat açıp evrenin sırlarını çözmemiz mümkün olabilir miydi? Bir ölüden iki kol, iki bacak alıp takılabilir miydi yaşayan bir insana?
Kırk yıl aradan sonra gitmelerimi sıklaştırdığım memleketim Çumra da ve tabii bu arada sürekli ikametgahımın olduğu Antalya’da da zaman zaman soruyorlar bana: Ahlakımız neden bu kadar bozuldu diye?
Napolyon, gibi diyorum ki onlara: Para. Para. Para.
İnsanın güzel bir ahlakının olması için illa da olağanüstü, doğaüstü bir gücünün olması gerekmez. Satmayın satılmayın bu yeter. İnsanın kendi kendisini hizaya getiren ve sonra da etrafındaki insanlar uzanan saygıyı- sevgiyi yakalayın yeter. Gerisi kendiliğinden gelir. Ölçü para olunca, ölçü çıkar olunca, ne ahlak kalıyor, ne sevgi, ne aşk! Sanat iyi ki var.
Mehmet SEVİŞ