Tokat’ın Zile ilçesinde 1917 yılında dünyaya gelen Cahit Külebi, eserlerinde Mahmut Cahit ve Nazmi Cahit isimlerini kullanmıştır. Lise eğitimini Sivas Lisesi’nde tamamlamış ve üniversiteyi İstanbul Yüksek Öğretmen Okulunda Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde okumuştur. Ankara Gazi Lisesi, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara Devlet Konservatuarı ve Ankara Lisesi, Külebi’nin çeşitli görevlerde çalıştığı kurumlardır. Usta şairin ailesi, Külebi’nin doğumundan birkaç ay önce Erzurum ve civarının Ruslar tarafından işgal edilmesi ve Ermeni katliamları sebebiyle sıkıntılı bir yolculuktan sonra Tokat’ın Zile ilçesinin Çeltek Köyü’ne yerleşti. Soyadı yasası çıktıktan sonra “Erencan” unvanını alan ailede Cahit Külebi ise şiirlerini yazmaya başladıktan sonra sülalesinin adını soyadı olarak kabul ederek “Gulebi” yerine “Kulebi” soyadını kullanmış ve bu soyadı 1946’da tescil ettirmiştir. Çok küçük yaşlarda Zile’de Mahalle Mektebine, ardından Nümune-i Terakki’ye, daha sonra Dutlupınar İlkokulu’na gönderilen usta şair, ilk öğrenimini 1929’da Tokat Gazi Ahmet Danişment İlkokulu’nda tamamladı. Orta eğitim ile lise eğitimini aldığı, 7 yıl boyunca yatılı olarak devam ettiği Sivas Erkek Lisesi’nden ise 1936’da mezun oldu. Buradaki uzun eğitim sürecinde ailesinin okul baskıları sebebiyle içine kapanarak kendini kitap okumaya verip Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar gibi isimleri takip eden Külebi, yine bu yıllarda Sivas’ta olan ve halk kültürü alanında çalışmaları ile tanınan şair Ahmet Kutsi Tecer’in düzenlediği aşıklarla ilgili çalışmalar, halk kültürü, musikisi ve halk şairleri ile ilgili yaptığı etkinliklerden etkilendi. Daha sonra İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne 1936’da birincilik kazanarak giren ve 1940’ta mezun olan Külebi’nin burada eğitim aldığı hocaları arasında Reşit Rahmeti Arat, Fuat Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ali Nihat Tarlan gibi sahalarında usta isimler yer alıyor. Üniversite döneminde Ordinaryüs Profesör unvanına sahip Türk dil bilimci ve bilim insanı Reşit Rahmeti Arat’ın teşvik ve yardımlarıyla 1938’de Almanca öğrenmek için Berlin’e gönderilen Külebi, buradan döndükten sonra aynı okulun tarih bölümünde öğrenim gören Süheyla Tarkan ile nişanlandı. Mezuniyetinden 1 ay sonra yedek subay olarak askere giden ve teğmenlik rütbesini alarak Trakya’da 46. Süvari Alayı’nda iki buçuk yıl yedek subay görevi yapan Cahit Külebi, 17 Aralık 1942’de terhis oldu. 1945’te 45 günlük bir süre için tekrar askere çağrılan Külebi, bu görevini de Ödemiş’te yerine getirdi. Süheyla Tarkan ile 1942’de evlenen usta şairin bu evlilikten Mehmet Ali ve Ahmet adlı iki erkek çocuğu oldu. Şiir, hatıra ve deneme alanlarında eserler kaleme alan ve Türk edebiyatının 2. Dünya Savaşı içinde gelişen canlı döneminde eserler ortaya koyan Cahit Külebi’nin ilk şiiri lise döneminde okulunun çıkardığı “Toplantı” adlı dergide yayımlandı. Öğrenci olarak geldiği İstanbul’da ise ilk şiirlerini henüz 20’li yaşlarının başındayken “Mahmut Cahit” ve “Nazım Cahit” lakablarıyla Gençlik Dergisi’nde yayınlayan Külebi’nin daha sonra eserleri “Varlık”, “Sokak”, “İnsan”, “Türk Dili”, “Yaratış” ve “Kültür Dünyası” dergilerinde okurlarla buluştu. Genellikle manzum eserler yazan ve şiirde yenileşme hareketinin öncülerinden biri olarak kabul edilen Cahit Külebi’nin ilk şiir kitabı “Adamın Biri” ise 1946’da çıktı. Bu kitaptan 3 yıl sonra 1949’da “Rüzgar” isimli kitabı, 1954’te de “Yeşeren Otlar” adlı kitabını yayınlayan usta edebiyatçının bu eseri 1955’te Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü’nü, “Yangın” adlı eseri ise 1985’te Yeditepe Şiir Armağanı’nı kazandı. Kendisini en çok Karacaoğlan’a yakın hisseden ve hatta kendini “Karacaoğlan’ın bacanağı” olarak ifade eden Cahit Külebi, eserlerinde de aşık edebiyatı tarzından beslenerek, serbest şiirler kaleme aldı. Şiirlerinde yalın ve içten anlatımı ön plana çıkaran Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşı”nda adlı eseri, Nevit Kodallı tarafından “Atatürk Oratoryosu” kapsamında bestelendi. Eserlerinde konu olarak yurt, insan ve doğa sevgisini işleyen usta şair, şiirlerinde aynı zamanda çocukluğunda ve gençlik yıllarında yaşadığı Niksar, Tokat ve Sivas yörelerinden anılarında kalan izlenimleri de aktarmıştır. Yaşadığı dönemlerin akımlarına bağlanmadan bağımsız olarak sanat yaşamını devam ettiren Külebi’nin şiirleri aynı zamanda yarım uyaklar, iç sesler, duygu ve düşüncelerine eklediği zarif benzetmelerle özgün bir söyleyişe sahip olarak nitelendirilir. Eserlerinde sade bir Türkçe kullanarak ahenk ve ritme de önem veren usta şairin aynı zamanda halk türküleri ve deyişleri şiirlerinin temelini oluşturur. Kalp ve böbrek yetmezliği ile kronik akciğer rahatsızlığı nedeniyle 28 Mart 1997’de hastaneye kaldırılan usta şair, yoğun bakımda kaldığı süreçten sonra 20 Haziran 1997’de 80 yaşında Ankara’da vefat etti. Ankara’da toprağa verilen Cahit Külebi’nin mezarı, daha sonra 2010 yılında ailesinin isteği üzerine Sivas Niksar’a taşınarak Karşıbağ Mahallesi’ndeki Şair Erzurumlu Emrah Türbesi’nin yanında defnedildi.