14-28 Mayıs seçimleriyle tek adam rejiminin iyice yerleştiği, toplumsal muhalefetin ise seçim yenilgisinin etkilerinden kurtulup toparlanamadığı bir siyasal konjonktürde Kamu Emekçileri Konfederasyonu (KESK) ve başta Eğitim Sen olmak üzere KESK’e bağlı sendikalarda kongre süreçleri yaşanıyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Antalya Şubesi, 12. Olağan Genel Kurulu’nu geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirdi. Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültür Cem Evi Derneği Korkmaz Tedik Salonu’nda yapılan genel kurula sendika üyeleri, STK temsilcileri ve siyasi partilerden yöneticiler katıldı.
Genel kurulun büyük bölümünü izledim. İsterdim ki kongrede sendikal ihtiyaçların öne çıktığı, Eğitim Sen’in kronikleşmiş örgütsel ve politik sorunlarının masaya yatırılıp tartışıldığı bir kongre olsun. İsterdim ki tartışmalar, eleştiriler ve değerlendirmeler ortak aklın oluşmasına katkıda bulunsun.
Öyle mi oldu?
Eğitim sen kongresi önceki kongrelere göre sönük geçti. Eğitim emekçilerinin ilgisi azdı. Her zaman olduğu gibi kimi siyasi parti ve STK temsilcileri konuşmalarını yaparak ilk fırsatta ayrıldılar.
Kongreye katılanlar, kitlelerde büyük hayal kırıklığı yaratan 2023 seçim yenilgisinin psikolojisini hala üzerlerinden atamamışlardı. Kongre bir coşku ve heyecandan uzak, seçme ve seçilme üzerine düğümlenmiş gibiydi. Ne geçmişe dönük muhasebe yapıldı, ne de geleceğe dönük mücadele hedefleri ve programları tartışıldı. Buradan çıkardığım sonuç, örgütün hala eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını içselleştirememiş olmasıdır.
Örgütler tartışılmaz değildir. Sorgulanmalı ve eleştirilmelidir. Bu yaklaşım, sendikayı besler ve güçlendirir. Bunu yapacak olanlar ise farklı sendikal politikalara sahip ve sendikaların bir gerçeği olan ancak kongrede varlıkları tartışılır olan kimi siyasi çevre ve gruplardır. Aslında kongreler tam da bu sendikal politikaların tartışıldığı, ortak bir mücadele programının oluşması için fırsatların sunulduğu günlerdir.
Ne bu yapılardan ne de örgüt tabanından ses çıkmadı. Oysa kongreler tabanın kendi sözünü söyleyebildiği yerlerdir. Çok az kişi konuştu. Üzülerek söylüyorum ki, yapılan konuşmaların seviyesi de düşüktü. Birbirini besleyen konuşmalar yoktu. Sendikanın önünü açacak bir tartışma gerçekleşmedi.
Sadece dile getirilen ve dikkatimi çeken tek önemli konu mevcut seçim sisteminin yetersizliğiydi. Aslında sendika içinde mevcut seçim ve temsil sistemine ilişkin tartışmalar hep vardı. Bana göre de bu sistem taban iradesini tam yansıtmamaktadır.
Peki ihtiyacımız olan nedir?
Doğrudan demokrasinin araçlarını yaratmaktır. Bunun için sendikanın ihtiyaçlarına cevap veren ve taban iradesini yansıtan bir seçim sistemini tartışmak, tartışmak, tartışmaktır!
Geçmişten hatırlıyorum. Her kongrede “bir sonraki olağan genel kurul iki gün sürecek ve kongrenin birinci günü sendikal politikaların tartışılmasına ayrılacak” diye temennilerde bulunulurdu. Ama bu hiç gerçekleşmedi. Bu kongrede de geçmiş kendini tekrar etti.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de demokrasi alanında kayıpların, gerilemelerin eskisinden çok daha fazla olduğu bir dönemden geçiyoruz.
Tüm kurumları tamamen kontrol ve denetimi altına almak isteyen iktidar, sendikalar üzerindeki baskıyı da arttırdı. Yandaş sendikalara şemsiye tutarak büyümelerini sağladı. İktidarın etki alanı dışında kalan sendikalar ise ne yazık ki düzen içi muhalefete umut bağladılar.
Bir zamanlar işçi sınıfının kitlesel, dinamik ve mücadeleci bir bölümünü oluşturan Eğitim Sen tüm bu süreçlerden payını aldı. Uzun süren durağanlık ve ciddi üye kayıpları yaşadı. Üye profili değişti. Taban ile tavan arasındaki açı farkı büyüdü. Örgüt tabanında “mücadeleyi yönetimlere yıkarak sen benim yerime mücadele et anlayışı giderek egemen oldu. Ne yazık ki sendikalar üyelerini değiştirip dönüştüremedi ve onlara ileri bir sendikal bilinç taşıyamadı. Üyeler üye oldukları gibi kaldılar, yani siyasallaşamadılar.
Eğitim Sen için artık şunu söyleyebiliriz. Eğitim Sen eğitim emekçilerinin TÖS ve TÖBDER’e dayanan mücadele mirasından, ülkenin gerçeklerinden ve eğitim emekçilerinin ihtiyaçlarından uzak, bir mücadele hattına savrulmuştur. Dönemsel gelişmeler yaşasa da uzun zamandır fiili-meşru mücadele hattını terk etmiş, bürokratik ve uzlaşmacı bir hatta konumlanmıştır.
Eğitim Sen’in tarihsel bir dönemeçte bir kararlaşma sürecinde olduğunu düşünüyorum. Ya yıllardır sürdürdüğü düzen dışına çıkamayan terbiye edilmiş mücadele tarzını sürdürecek ve demokrasi mücadelesinin ötesine geçemeyecek, ya da yüzünü sınıf mücadelesine dönecek.
Ancak bu bürokratizmin batağına batmış kadrolarla başarılamaz. Neşteri devrimci kadrolar vuracaktır.