Oturduğum sandalye, yatağım, kitaplığım, okuduğum kitap, yazdığım defter, kelimelerime tercüman olan kurşun kalem, okuduğum gazetem, çayımı koyduğum sehpa, hepsi doğa ananın evladı ağaçlar sayesinde. Kimilerinin umurunda olmasa bile tek gerçek bu.
Bundan yıllar önce yakın bir dostumun önerisiyle önce kitabını, sonra filmini izlediğim önemli bir konuyu aktaracağım bu yazımda. Kağıdın tutuşma sıcaklığı olan 451 fahrenaytı, kitabını ve hatta filmini.
Fahrenayt 451 adlı kitabı okuduğumda irkilmiştim. Günümüzde yangın söndürmek için kurulan birim kitapları yakıyor, insanlar televizyonda beyin yıkayan programlar izliyor, evlerinde kitap bulundurup düşünen insanlar yok ediliyor. Böyle bir gelecekte yaşama ihtimali bile yüreğimi incitirken böylesi muhteşem bir eser 1951 yılında Ray Bradbury tarafından yazılıyor ve okurla buluşuyor. Bu distopik bilimkurgu romanı, baskıcı bir gelecek toplumunun ayak izlerini anlatırcasına günümüze ışık tutuyor.
Bu distopik romanın ilk filmi 1966 yılı Eylül’ünde Venedik Film Festivalinde izleyiciyle buluşuyor. Kitabın içinde beyninizde oluşan kurgular, yıllar sonra ekran karşısında size yansıyor. Ve bu özel kitap adını kağıdın tutuşma derecesi olan fahrenayt 451’den alıyor.
Yazı yazmayı ve çizim yapmayı seven biri olarak kağıdı ve onun özü olan ağacı düşünürken aklıma geldi bu konu. Bir kağıt kaç derecede yanar ve kül olur. Kütüphanemde yer alan bu muhteşem kitabı, kağıttan haliyle elime alıp kelimelere dokunmanın keyfini yaşadım yine. Fahrenayt 451 adlı kitap kimsenin kitap okumadığı yıllarda, televizyon karşısında saçma sapan şeyleri izlerken mutlu olup olmadığının bile farkına varmayan insanları anlatıyor, tıpkı şu an çevremizde ne yaptığının farkında olmayan yüzlercesi gibi. 1951 yılından 2023’e uzanan dünya yaşam döngüsünde bir yazarın öngörüsünün gerçekliğindeyiz. Tek fark şu an için itfaiyecilerin kitapları yakmaması ama aç gözlü toprak sahiplerinin ağaçları bilerek yakması.
Yattığımız yerden, yazdığımız malzemeye kadar bize hizmet eden sevgili ağaçlar son zamanlarda ne yazık ki hızla yakılmaya devam ediyor. Hem de dünyanın her yerinde! Adalardan, kıtalara uzanan, ülkeleri ağaçsız ve susuz bırakan bu yakma eylemi nereye kadar devam eder bilmiyoruz. 1951 yılından bugüne yansıyan yakma gerçekliğinin hikayesi dışında her şey bu kitapla aynı. İnsanlar uyuşmuşcasına yaşıyor. Son zamanlarda köşe yazılarımda en çok yazdığım konu bildiğiniz üzere çevre ve bütünüyle doğa. Kendi gerçekliğinden uzaklaşmış ve sisteme sorgusuzca itaat eden insan, doğayı da sorgusuzca katletmeye devam ediyor.
Kim bilir belki bizler yazan, çizen son kuşak olarak kalabiliriz. Kalemin keyfini çıkaran, kitapların kokusunu duyan, sallanan koltukta keyif yapan son nesiller! Gittikçe duyarsızlaşan insan toplulukları çoğalmanın bilinçsizliğinde, yanan, yakılan, ve bir şey olmamış gibi davranılan tüm ormanlık alanlar sonrasında kitabı, kuşaktan kuşağa aktarılan yazılı bilgileri olmayan topluluklar olarak yaşama devam edecekler.
Bize kelimeleri yazılı olarak saklamamız için yardımcı olan doğanın çocukları ağaçlara sonsuz teşekkürlerimizle. Ağaçların ve kitapların yakılmadığı zamanlarda yaşayabilmek dileğiyle.
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…