Merhaba, Kimimiz bir hastane odasında açtık gözümüzü dünyaya, kimimiz fakir bir evin soğuk odasında, kimimiz saraylarda doğduk. Doğduğumuz ev, ailemiz ve şartlar dışında hepimiz aynı yoldan dünyaya ulaştık. Sağlıklı bebekler olarak dünyaya gelenler beden bütünlüğü içinde yaşarken, kimileri sağlıksız doğarak zor günler yaşadı / yaşıyor.
Merhaba,
Kimimiz bir hastane odasında açtık gözümüzü dünyaya, kimimiz fakir bir evin soğuk odasında, kimimiz saraylarda doğduk. Doğduğumuz ev, ailemiz ve şartlar dışında hepimiz aynı yoldan dünyaya ulaştık. Sağlıklı bebekler olarak dünyaya gelenler beden bütünlüğü içinde yaşarken, kimileri sağlıksız doğarak zor günler yaşadı / yaşıyor.
Kimi sonradan aklını kullanarak zengin olurken, kimi fındık kadar aklıyla insanları kandırarak zengin oldu. Kimi dini, kimi siyaseti, kimi futbolu öne sürerek yedi, yedi, yedi ve hala doymadı yemeye devam ediyor.
Dünya bombalanırken bu sözcükleri hala elektrik olan ve hala huzurlu gibi görünen coğrafyamda yazıyorum. Ama içim titreyerek. Dünya gerek yer altı, gerek yerüstü insana yüzyıllardır en güzelini sunarken aç gözlülük yüzünden geldiğimiz şu hale bakın. İnsan evini bombalar mı? Dünya delirmiş liderlerin oyun alanı mı? Birileri sizleri lider seçti diye nedir bu halkı hiçe saymak? Nedir insanı, hayvanı ve bütünüyle doğayı katletmek… kimden izin aldınız bunun için? Silahlarınız, akılsız başlarınız, sizden korktukları için ayaklarınızı öpenleriniz var diye dünya sizin etrafınızda dönmüyor. Ve sizde herkes gibi bu dünyadan yok olduğunuzda arkanızdan iki kelime güzel söz söyleyeniniz olmayacak. Dünya kötüleri affetmeyecek çünkü!
Çocukluğumda öğrendiğim dünya Hazreti Süleyman’a kalmadı ki sana kalsın sözünün ikinci versiyonu olan Karun ve hazinelerini yakından görme fırsatı buldum. Yakın zamanda sergi için gittiğimiz Uşak’ta kent müzesini gezerken tanıştım o muhteşem eserlerle. Eserler birbirinden güzeldi güzel olmasına ama bir müzenin camından bakılan eserler dururken, etten bedenden Karun yoktu oralarda…
Dini kaynaklara göre Süleyman, Kudüs yakınlarındaki Gazze şehrinde doğmuş. Davud’un yaklaşık 19 oğlu varken Tanrı Süleyman’ı kendisine varis kılmış. Orta Çağ mistik geleneklerinde Süleyman'a atfedilen efsanevi bir mühür yüzüğü olup Süleyman'a doğaüstü varlıkları yönetme ve hayvanlarla konuşma gücü verdiği söylenmekte. Yüzük genellikle pentagram veya heksagram şeklinde tasvir edilir ve Süleyman'ın bilgeliği ve gücünün bir sembolü olarak kabul edilir. Ayrıca kutsal kitaplara göre dünyaya gelmiş en zengin insan ve peygamberdir. Süleyman döneminde altın ve gümüş o kadar çokmuş ki bir taş parçası kadar değersizleştiği söylenerek Süleyman’ın serveti tasvir edilmektedir.
Gelelim ikinci zenginimiz Karun’a… Karun hazineleri Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak 1965-68 yılları arasında Amerika’ya kaçırılmışlar. Uzun bir kaçırılma hikayesinden sonra 1996 yılında Uşak Müzesi’nde yerini alan Karun hazinelerinin en önemli parçalarından biri kanatlı deniz atı broşunun başına gelmeyen kalmamış. 2006 yılında sahtesiyle değiştirilen zavallı broş 2012 yılında Almanya’da yeniden bulunarak ülkemize teslim edilmiş.
İki zengin ve tarihe adını onlar kadar zengin olabilme söylemleri üzerine yazdırmış kral ve daha da ötesi iki ölümlü insan.
Ne zamanında taş kadar değersizmiş gibi gösterilen altın, gümüş, ne de yıllarca oradan oraya kaçırılan kanatlı denizatı broşu ve diğerleri. Beni bu tip hikayelerde ilgilendiren ve içten içe mutlu eden tek şey insanın ölümlü olması. Yoksa bu insanların madde zenginliği, akıl yoksunluğu ile buluştuğunda neler çekeceğimizi hayal edebilir misiniz? Ben düşünmek bile istemiyorum.
Ne Karun, Ne Süleyman, Ne günümüz zenginleri, Ne beni hayattan bezdiren dünya sistemi… Kapımızın önünde birileri dünyayı bombalarken, birileri hiç ölmeyecekmiş gibi hak yerken, bir müzenin camından bakmak Karun’un kanatlı denizatı broşuna, hem de Karun bu dünyadan çoktan gitmişken…
Dünya misafirhanesinde iyi ağırlanmak isteyenlerin çevresine sahip çıktığı, farkında olmayanların da yakıp yıktığı zamanlarda yaşamanın zorluğu içindeyiz. Birilerine kalmayan hazinelerin diğerlerine de kalmayacağını unuttuğu, kefenin cepsiz, gidilen yerin para geçmeyen bir yer olduğunun hatırlanması dileğiyle yazdım bu sözcükleri.
Umarım yeni güne yeni bir ev hayali ile değil dünyayı güzelleştirmek isteyen insanlarla uyanırız. Umarım yeni güne gülümseyen, doğa dostu insanlarla iç içe yaşamak için uyanırız. Ve umarım artık gerçekten uyanır ve etrafımızın farkına varır, daha geç olmadan daha yaşanabilir bir dünyayı birlikte inşa ederiz. Umarım…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…