Antalya… Toros Dağları’nın heybetli duruşu, Akdeniz’in derin mavisi ve narenciye bahçelerinin mis kokusuyla yıkanmış bir şehir.

Burada, güneşin altın rengi sabahları turuncu bir masala uyanırız. Hani şu sulu mu sulu portakallar, ekşi limonlar, misket kokulu mandalinalar… Hepsi bu topraklarda kök salmış, dallarını Akdeniz'in sıcacık yellerine bırakmış.

Turunçgillerin Antalya’da yeri başkadır; neredeyse her evin bahçesinde bir portakal ağacı bulunur. İşte o ağaçlar, çocukluğumuzun en tatlı kaçamaklarıdır. Okuldan dönerken komşunun bahçesinden bir mandalina koparıp da eve girmeden önce soyup yemenin tadını kim unutabilir ki? Zaten Antalya’nın her köşesinde o kadar çok turunçgiller ağacı vardır ki, “Ah, şu komşunun ağacındaki portakallar olgunlaşmış” demeden geçemezsiniz.

Bu topraklarda turunçgillerin öyküsü çok eskiye dayanır. Rivayet odur ki, portakal ilk kez 16. yüzyılda uzak diyarlardan Antalya'ya gelmiş. Bir denizci, gemisinin ambarında getirdiği bu egzotik meyveleri şehirde satmaya başladığında, halk önce şaşırmış. İlk ısırık alındığında, bu meyveler Antalya’nın kalbine yerleşmiş. Portakal ağaçları hızla şehri sarmış, adeta şehrin simgelerinden biri haline gelmiş.

Narenciye sadece sofralarımıza tat katmakla kalmamış, aynı zamanda Antalyalıların ekonomisine de büyük katkıda bulunmuş. Bir zamanlar limonların, portakalların kasalarla gemilere yüklenip, Avrupa pazarlarına doğru yola çıktığı o sahneleri büyüklerimiz hala anlatır. Portakal çiçekleri açtığında ise, Antalya'nın sokakları, bahçeleri, deniz kıyıları… Hepsi aynı güzel kokuya bulanır.

Bugün bile Antalya’da turunçgiller yetiştiriciliği bir yaşam biçimidir. Hani derler ya, portakal ağacı insanın evladı gibi; büyütürsün, bakarsın, o da sana meyvesini verir. Çiftçilerimizin ellerinde nasır, yüzlerinde güneşin çizgileri ve gönüllerinde turunçgillerin o tatlı yükü vardır. Her portakal bahçesi, her limon dalı, bu toprakların bereketinin, insanımızın emeğinin bir yansımasıdır.

Antalya'nın turunçgiller serüveni, yalnızca bir tarım ürünü öyküsü değil; bu şehirle birlikte büyüyen, gelişen, kök salan bir kültürün öyküsüdür. Sokaklarda gezerken duyduğunuz o ferah kokuyu içinize çekin, çünkü bu koku sadece bir meyvenin değil, bu şehrin ruhunun kokusudur. Ve işte bu yüzden, Antalya'nın portakalları başka yerdekilerle kıyaslanmaz; bu meyveler, toprağın, güneşin, denizin ve bu güzel insanların ortak eseridir.

Yani, bir dahaki sefere Antalya’da bir portakal soyup yerken, o dilimlerin her birinde bu şehrin tatlı serüvenini hissetmeyi unutmayın. Aman ha sakın gidip de süs için olan turunçgilleri yemeyin tadı acıdır. Şimdiden yiyenlere Afiyet olsun!