Bugün sizlere farklı bir konuyla geldim, antik kentlerde gezmenin nasıl bir his olduğunu anlatmak istiyorum. Antalya’da antik kent konusunda çok zengin bir şehir ve bu da antik kentlerin gezilmesi açısından bizlere mükemmel bir avantaj sunuyor. Binlerce yıllık hikâyelere ev sahipliği yaptığını bildiğiniz bu kentlerin büyüleyici bir hissi var. Bu kadim şehirlerin taşlarında yürürken, sanki bir zamanlar burada yaşamışsınız gibi.

Gezilere başlamadan önce biraz hazırlıklı olmak, her zaman daha anlamlı kılıyor bu tür gezileri… Mesela Perge’ye adım attığında, antik stadyumun nasıl bir coşku ile dolup taştığını hayal etmek bile etkileyici. Bakın bir de Aspendos’un o ünlü tiyatrosuna girdiğinde, yüzlerce yıl önce yankılanan akışları duyar gibi olmak… Her yer bir başka hikayenin izlerini taşıyor

Side’ye geldiğiniz ise deniz kıyısındaki tüm görkemli kalıntıları, tarih ve doğanın nasıl iç içe geçtiğini en güzel bir biçimde gösteriyor. Antik kentlerde gezerken, en keyifli anlardan biri de durup o anın tadını çıkarmak. Yanımda mutlaka bir termos dolusu çay ve ufak atıştırmalıklar taşırım. Bir sütun gölgesinde mola verip, denizi karşı çayımı yudumlamak… İşte bu anlar antik kentlerin verdiği huzuru gerçekten hissettiriyor.

Bir de her gidiş yeni bir şeyler katılıyor insana, ne kadar sık gidersem gideyim her zaman farklı şeyler görüyorum ve yakalıyorum. Belki de daha önce geldiğimde görmediğin bir yazıt ya da eskiden su taşımak için kullanılan kanalları bakınca, sabırlı gezginlerine her seferinde yeni bir sürpriz sunar.

Antalya’da antik kentleri gezmek demek, yalnızca geçmişi görmek değil. Bugünün karmaşasında bir nefes almak da demek. O taşların, o yapıların altında saklanan huzuru hissetmek, modern dünyanın telaşından kaçıp bir süreliğine de olsa kendini geçmişin kollarına bırakmak demek.

Eğer fırsat bulursanız, sırt çantanızı hazırlayın ve tarihin izini sürmeye başlayın. Her adımda yeni bir yaşam izi, her köşede eski bir sır bizleri bekliyor olacak.