1938 yılının 10 Kasım sabahı… O gün sabah saat dokuzu beş geçe ülke derin bir sessizliğe gömüldü.

Herkes kendi bildiği, sevdiği, hatta kimi zaman ters düştüğü büyük bir liderini kaybetmenin hüznünü en derinden yaşadı.

Atatürk’ün yaşamı, bu toprakları bir millet haline getirmek için verilmiş bir mücadelenin öyküsüydü.

Bugün onun bedenin, yalnızca fiziksel bir kaybı değil, onun düşüncelerinin ve ileri görüşlü düşüncelerinin hep yanımızda kalacağını anımsatıyor.

Kulağımızda hala onun cesur sözleri bulunuyor. ‘Yurtta barış, dünyada barış’ diyerek barış verdiği önemi vurgulamıştı.

 ‘Beni görmek demek, yüzümü görmek değildir. Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız bu kafidir” demişti. Biz de bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anmak için onun ilkelerine sadık kalmayı, bu ülkenin geleceğine olan inancımızı diri tutmayı kendimize bir görev biliyoruz.

Belki bir dakikalık saygı duruşuyla onun anısını yaşıyoruz ancak aslında her sabah işe, okula giderken, düşüncelerini anımsadığımız her an onu biraz daha yaşıyor ve yaşatıyoruz.

Atatürk’e olan özlem, onu en saf ve gerçek durumuyla yüreğimizde taşımanın bir tezahürü aslında. Bugün, saat dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulurken, onun idealleri uğruna ne kadar ileri gidebildiğimizi sorguluyoruz.

Evet, Atatürk aramızdan ayrılmış olabilir ancak onun mücadelesi hala devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde onun mücadelesi yaşıyor. 10 Kasım sabahı, onun düşüncelerini diri tutmak için bir durak, bir an; her yıl bir kez daha anlamak, özümsemek ve daha ileriye gitmek için bir vesile….

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz.