İnsanlar sürekli zehirleniyor.
Sonuç olarak yediğimiz besinlerden, içtiğimiz sudan teneffüs ettiğimiz havadan, topraktan, seyrettiğimiz televizyonlardan okuduğumuz kitaplardan sürekli zehirleniyoruz. Çocuklar bunların dışında çağdışı dogmalarla zehirlenmektedir. 5 yaşındaki anaokulu öğrencileri için M. E. Bakanlığı zorunlu Arapça dersleri koymuştur. Çocuğa Allah seni nere gitsen nereye saklansan görür denilmekte, çalışan annenin eve aldığı ekmeğin haram olduğu öğretilmektedir.
Bir gün bir besin çok yararlı diye övülürken ertesi gün çok zararlı diye yeriliyor. Bir yanda tıp ve eczacılık dışı otlardan yapılmış ne olduğu belirsiz merdiven altı imal ilaçlar bir tarafta cennet satanlar, bir tarafta yandaşların uyduruk paylaşımları. Gazete ve dergiler yandaş, TV’ler satılmış yandaş ve devlet televizyonu bile iktidarın borazanı. Doğru bilgiye ulaşmak zorken yanlışın yüzlercesi ayağınıza geliyor. Milenyumla gelişen ve yaygınlaşan iletişim araçları kirli bilgi üretim merkezleri gibi çalışmaktadır.
3. Dünya savaşı: Dünya 70 senedir 3. Dünya savaşı ne zaman çıkacak diye bekliyor değil mi? Oysa üçüncü dünya savaşı belki de üç kez daha yapıldı da belki beşincisi yoldadır. Çünkü şimdi Bilgi Devrinde savaşlar topla tüfekle yapılmıyor. Savaşlar ekonomik, kimyasal ve en çok da psikolojik silahlarla yapılıyor. Bir ABD papazı tutuklamanız bir hafta içinde doların ikiye katlanmasına ve dolaysıyla ekonominizin çökmesine, milli gelirinizin dolar bazında yarıya düşmesine neden olmaktadır. Hiçbir savaş bu kadar ani sonuçlanıp bu kadar çok zarar verebilir mi?
Kimyasal savaşlarla tohumlarınıza yapılan en küçük bir müdahale ile bedeninizin zehirlenmesine, toprağınızın suyumuzun zehirlenmesine ve yeni hastalıkların yayılması yoluyla en büyük savaşların tahribatından fazla zarar verilebilmektedir.
En büyük zehir televizyon: Ama 3. Dünya savaşının belki bugüne dek üç beş kez verildiği asıl alan psikolojik savaşlardır. Psikolojik savaşlarda savaş alanı televizyon ekranlarıdır. Küresel sermaye dünyanın neresinde ne yapmak istiyor ise televizyonundan herkesin evinin içine giriyor ve sizi istediği biçime sokuyor. Yani hiçbir savaşın başaramayacağı kadar sizi kendi doğruları yönünde yönlendiriyor. Beyninizi yıkıyor. Her ülkeye göre vatandaş yetiştiriyor. Küresel sermaye dünyayı böylece fethetmeye çalışıyor.
Diziler evlenme programı, yemek programı, temizlik programı, kayıp ve katil arama vs. programlar hep küresel sermaye tarafından hazırlanıp servis ediliyor. Çocuk dizileri ve büyük dizileri çocuklara ayrı eğitim, büyüklere ayrı eğitim ve beyin yıkama programları durumunda. Hepsinin mesajı kimseye güvenme, arkanı dönme, en yakın dostun sırtından vurur. Devamlı tehlikedesin, aldatılırsın, devamlı tetikte ol. Daha çok tüketmek için her yola başvur. Gemisini kurtaran kaptan mesajlarıyla televizyon en etkili afyon ve en etkili zehirdir.
Dizilerde romanlarda ne kadar çok adam öldürülüyorsa ne kadar vahşet varsa ne kadar çok kötülük ve ihanet varsa o diziler o kadar çok tutuluyor. Bu durum ise insanlığı mutsuz huzursuz, bencil ve güvensiz yapıyor. Televizyonlar insanlarda korku duygusunu sürekli büyütülerek güvensizlik ve bencillik körüklüyor. Sonuçta beden ve ruh sağlığı bozuk, mutsuz, kendine güveni olmayan bu insanları küresel sermaye alıp istediği gibi yönlendirip yönetiyor.
Ve bu küresel sömürünün önüne ancak dünyanın birleşerek tek merkezden yönetilmesi yoluyla geçilebilecektir, diye düşünüyorum