22 Ağustos sabahı erken kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra hemen Tokat’ta Sulu Sokak Caddesine gittim.

Bir gün önce dolaşmış olduğum caddede bu kez eserlerin içine girerek gezmem ve müzeyi gezmem üç saatten fazla sürdü. Bu yüzden Tokat’tan çıkmam saat 13.00’ü buldu. Ne var ki iki şehrin arası kısa olduğundan saat 15.00’te Sivas’ta kalacağım otele vardım. Tokat’taki gibi önceden satın aldığım firma yine kalacağım otel ile iletişim kurmadığı için onu iptal edip Beyaz İnci Otelinden bir gecelik yatak satın aldım. Bir bakıma iyi de oldu. Çünkü Beyaz İnci Oteli hem daha iyi ve hem de gezeceğim yerlere yakındı.

Sivas’ta gezmeyi planladığım yerlere geçmeden önce Sivas hakkında kısa bir bilgilendirme yapmak gerekirse Selçuklunun en önemli kentlerinden ve Cumhuriyet Döneminin de alan ve nüfus olarak en büyük kentlerinden birisi olan Sivas (1927 sayımında 329 bin nüfusu ile 9. ve 1960 Nüfus sayımlarında 8. sırada iken 1980 yılı nüfus sayımlarında 17. Sıraya düşmüştür. Sonraki yıllarda da maalesef sürekli göç vererek bugün 650 bin nüfusu ile 32. Sırada bulunmaktadır. (2022). Kent merkezinin nüfusu ise 360 bindir.

Tabii ki Sivas deyince olumlu olumsuz pek çok şey geliyor insanın aklına. 1402’de Timur’un şehri yakıp yıkmasından, 1535’te Pir Sultan Abdal’ın asılmasına, 1648’de Var Var Ali Paşa isyanından, 1919’da Türk Kurtuluş Savaşının Kararlaştırıldığı Sivas Kongresine ve 1993’te Sivas’ın üstüne kara bir leke gibi yapışıp kalan Madımak yobazlığına kadar her şey kafamda gelip geçti. Sonuçta iyisiyle kötüsüyle Sivas önemli bir tarihi şehirdi. Bu yüzden Sivas’ta gezilip görülecek çok yer vardı.

Evet, Sivas’ta gezmeyi planladığım çok yer vardı ve aslında saat 15.00’ten 20.00’ye kadar beş saat gibi uzun bir vaktim de vardı. Fakat benim günlük yürüme zamanım en fazla dört saat idi. Onun için Çorum ve Tokat’ta gezilecek yerlerin bir kısmını şehre vardığım gün birazını da ertesi güne bırakıyordum. Ama Sivas’tan sabah saat 05.00’te ayrılacağım için bugün planladığım yerlerden gezebildiğim kadarını gezmeliydim. Beş saatlik süre az da değildi ama sabah Tokat’ta üç saatten fazla yürüdüğüm için burada da en fazla ne kadar yürüyebilirim düşüncesiyle Cumhuriyet Meydanına çıkarak başladım yürümeye.

Kafamın içinde Sivas’ın görkemli tarihinin üstüne düşen kanlı tarihi, Pir Sultan Abdal’ın, “Açılın kapılar şaha gidelim dizeleri” Anadolu’da yaşam gibi yolculuğun da bir türkü olduğunu düşündürdü. Onun için bu yazının türküsü olarak. Madımak ’ta yanarak can verenler için yazdığım Aşınsa zaman silinir mi Sivas’ta katliam? şiirimden bir bölümü aşağıya koymak geldi içimden.

Yalan devlet, yargı yalan…

Sürekli pislik üreterek

Yargıyı ve devleti

Adamına göre ayarlayan

Pisliğini zamana temizleten adam…

Örümceklendi mi yoksa kafan?

Değilse, nasıl aşınabilir ki zaman?

Yalan devlet, yargı yalan.

Can verilmiş ve akmışsa kan

Zamanda kaybolur mu hiç katliam?

Bu nasıl bir devlet

Bu nasıl bir yargı

Bu nasıl bir yalan?

Zaman mı, insan mı

Yoksa vicdan mı?

Burada aşınan?

Moğol’dan, Timur’dan

Pir Sultan Abdal’dan

Kan kırmızı şafaklarda parlar

Güneş hep Sivas’tan.

Kanı ve katliamı

Temizleyebilseydi eğer zaman

Beş yüz senedir hala

Ağıtlar mı yükselirdi

Pir Sultan Abdal’ın sazından?

Yalan devlet, yargı yalan.

Yalan değilse

Nasıl aklanabilir

İnsanları insafsızca

Diri, diri yakan Şeytan?

Yok yere gittiyse eğer

Sivas’ta tam otuz beş can

Orada devlet de

Yargı da yalan