Sivas’a kadar yolculuğumu hep otobüsle yapmıştım. Fakat bundan sonrası Erzurum’a kadar trenle olacaktı. Bu gezide özellikle istediğim üç önemli şeyden birincisi 60 yıl önce ilk göreve başladığım Karayazı’daki köyümü görmek, ikincisi Hattuşaş ise üçüncüsü de yine 60 yıl önce ilk kez içinden buharlı trenle geçtiğim Karasu Kanyonunu trenle tekrar geçmekti.
1964 yılında bu yoldan ilk kez geçtiğim zaman Karasu ile trenin birlikteliğine mi desem, mücadelesine mi desem, eserin mükemmelliğine mi desem ve bir de Karasu’yun o daracık kanyonu milyonlarca yıllık bir mücadele ile nasıl becerdiğine mi desem bu muhteşem doğa, muhteşem mühendislik ve emek karşısında şaşkına dönmüş hayran kalmıştım. Evet, gerçekte hayran kalmış ve sonraki yolculuklarımı (sanıyorum 5 kez daha) hep bu trenle yapmıştım. 2006 yılında ilk kitabım “Yalnızlık Gece ve Karlar” yayınlanırken onun sunuş bölümüne bu yolculukları hangi duygularla yaptığımı şöyle belirtmişim. “Şimdi altmış yaşımdayım ve geri dönüp baktığımda, bir buharlı trenin vagonunda, Burdur’dan Erzurum’a yolculuğum gelir aklıma. Mahkeme kararıyla –büyüterek- onsekiz yaşımı doldurup öğretmen olduğumda, herşeyi bilen, herşeyin farkında, bir omuz versem karanlıkların aydınlanacağı sanısıyla varmıştım Erzurum’a. Beynimiz yıkanmış altı yıl boyunca öğretmen okulunda. Aşırı idealist, gerektiğinde kelle koltukta… Pabuç bırakacak değiliz hiçbir zorluğa… Kışa, kara, karanlığa, yalnızlığa, soğuğa. Serde gençlik var ve henüz peynir ekmekle yenilmemiş idealler. On sekiz-yirmi iki yaş arası gem almaz duygular, platonik aşklar, alınganlıklar, sitemler, ayrılıklar ve kavuşma hayalleri… Şarkıda denildiği gibi: “gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan…” Ama nerede bu ilk aşk, bu ilk heyecan? 2500 metre rakımda ve eksi 20- 30 derece soğukta, karda, buzda… Bazen 15-20 gün hiç kimseyle görüşmeden geçen bir hücre yalnızlığında… Karayazı‘da.” Ozaman otobüsler revaçta değil, tren en çok kullanılan ulaşım aracı. Zengin fakir, bakan, milletvekili, işçi, köylü herkes treni kullanıyor. Gençlik ve karşı cinse karşı ilgi-heyecan arası duyguların baskısı altındayım. Ama erkek öğretmen okulunda kızlar olmadığı için onlara nasıl davranılacağını bilemeyişin verdiği sıkıntıyla ancak uzaktan bakabiliyoruz onlara. Tesadüfen birisiyle konuşmak zorunda kalsak afallayıp kalacağız. Doğaldır ki şimdi seksene merdiven dayadığımız bu günlerde o duyguları yeniden yaşamak olanaksız olsa da karasu kanyonunda bir tünelden çıkıp öbürüne girdikçe o günlerde pencere açıp kapatmalarımızı ve kanyona hayran bakışlarımızı hatırlayacağım. Çünkü her tünele girişimizde buharlı trenin dumanı vagonun içine doluyordu. Onun için tünele girerken pencereyi kapatıp tünelden çıkınca açıyor bir yandan da tünelleri sayıyorduk. Sonuçta Sivas ile Erzincan arasında 143 tünel saymıştık. Şimdi google’la baktım 138 tünel 22 demir köprü olduğunu yazıyor. Ya biz 5 tünel fazla saymışız ya da 60 yıl içinde yapılan kısaltmalarla yolda 5 tünel eksilmiş. Şimdi bu satırları yazarken de 18 yaşın zaptolmaz duygularını ve o enerjiyi hatırladıkça bunları ben gerçekten yaşadım mı diye sorasım geliyor kendime. Öyle ki bir sonbahar ikindisi Burdur’dan yola çıktıktan sonra üç gün üç gece yol alıp 4. Günün ikindisinde varıyorduk Erzurum’a. Ve tren hemen her yerde şimdiki şehiriçi belediye otobüsleri gibi dolu olduğundan, öğretmen okulunda yaşlılara ve bayanlara yer vermek gerektiği öğretildiğinden hiç oturmadan, uyumadan trende vogon vagon gezerek ve pencerelerden doğayı izleyerek yolculuk yapıyorduk. Gerçi ben İran’da 30 saati aşan otobüs yolculukları ve Sibirya’da 4-5 gün süren tren yolculukları da yaptım. Ama otobüslerde oturacak koltuğum, trenlerde ise yatağım vardı. Yani Burdur’dan başlayıp Erurum’da biten ve dört güne yaklaşan bu yolculukta en az üç günü ayakta geçiyordu. Oysa şimdi trenlerde herkesin koltuk numarası var. Yaşım da 18 değil, her şey değişmiş. Ama Karasu hale o eski görkemli kanyonunun içinden akarak ve defalarca tren yolunu keserek Fırat’a ulaşmak sevdasından vazgeçmemiş. Burdur’dan Erzurum’a uzanan bu yolculuğu en belirgin özellikleriyle il il ele alan şiirimin Karasu bölümünü “Yalnızlık, Gece ve Karlar” adlı ilk kitabımda şöyle dile getirmişim.
BURDUR’DAN ERZURUM’A
Ayrılık damar damar hasret olur sarıda
Her sonbahar Burdur’dan çıkarken yola
Mendil sallamayı sevmiyorum anlasana
Gride duvar olur, dikleşir dağlar Karasu’ya
Bu vadi aşık da eder insanı, eşkıya da
143 tünel saydım Sivas’la Erzincan arasında
Erzincan oturmuş, acıların ayrılıkların kavşağına
Ve bir ağıt olup akar Erzincan Karasu’da
Vuslattır Karasu’da akan, vadilerden istasyonlara.
15.11.1965 Zorova