Platon’un Devlet adlı eseri, felsefe tarihinde ayrıcalıklı bir yerde durur. Adaleti anlamaya çalışan, bireyin ruhuyla toplumun düzeni arasında bağ kuran, ideallerle gerçekler arasında sıkışmış bir düşünsel arayıştır bu kitap.

Ne var ki yüzyıllar sonra, Adolf Hitler’in ve Benito Mussolini’nin kitaplığında bu eserin başköşede durduğu söylendiğinde, işin rengi değişir. Peki, neden?

Platon’un devlet tasavvuru bugünün demokrasileri için fazlasıyla “katı” gelebilir. Filozofların yönettiği bir toplumdan, sanatın denetim altına alınmasından, halkın sınıflara ayrılmasından söz eder. Çocukların ailelerinden alınıp devletin kontrolünde yetiştirilmesi gerektiğini savunur. Tüm bunlar, çağdaş birey anlayışına, temel özgürlük haklarına ve demokratik katılıma yabancı durur. Zaten mesele de burada başlar: Platon bir filozof olarak erdemli bir düzeni ararken, bazı rejimler bu fikirleri halkı bastırmak için kullanmayı tercih etmiştir.

Totaliter liderlerin bu kitaba ilgi göstermesinin sebebi, Platon’un “düzen” ve “otorite” vurgusudur. Ama bu, Platon’un savunduğu ahlaki düzen ile onların kurduğu baskı rejimlerinin aynı şey olduğu anlamına gelmez. Hatta tersine: Platon’un amacı, çıkarların ve kaosun egemen olduğu yozlaşmış yönetim biçimlerine karşı bir arayış ortaya koymaktı.

Bugün Devlet’i yeniden okuyan çağdaş demokrasiler, bu metni diktatörlerin gözlüğüyle değil, halkın iradesiyle okumalı. Kitapta geçen “filozof kral” fikri, halkın denetiminde liyakatli yöneticilere duyulan ihtiyacın bir metaforu olarak değerlendirilebilir. “Bilgelik” ile “mutlak otorite” arasındaki çizgi, işte tam burada netleşir.

Ayrıca, Platon’un en çok eleştirilen yanlarını — sansür, sınıfçılık, halktan kopukluk — bugün tersi yönde düşünmek mümkün. Sanatın özgürleştiği, halkın karar süreçlerine katıldığı, yurttaşların eşit olduğu bir düzen Platon’un erdem arayışını daha gerçekçi kılmaz mı?

Bir düşünürün yazdıkları kadar, onu kimlerin nasıl kullandığı da önemlidir. Platon’un Devlet’i, totaliterlerin elinde bir araç değil; düşünen, tartışan, sorgulayan toplumların elinde bir aynadır. O aynaya bakarken, kendimizi nerede gördüğümüz ise tamamen bize kalmış.