Sivas’ta epeyce müze var. Fakat bunlardan en az iki tanesini mutlaka gezmek istiyordum. Birincisi Sivas Arkeoloji Müzesi olup meydana çıkıp sordum. Jandarma binasının önünden geçen caddeyi takip et dediler. Tarihi ve görkemli bir yapı olan jandarma binası kapalıydı. Önünden geçip caddede biraz yürüdükten sonra solumda bir park belirdi. Bu çok büyük parkın adı Öğretmenler Parkıymış. Biraz daha yürüyünce Sivas Arkeoloji Müzesinin önüne geldim.

Müze 1914 yılında Mektebi sanayi İmalathanesi olarak yapılan binada 2009 yılında açılmış. Sivas Arkeoloji müzesi de Çorum ve Tokat Arkeoloji müzelerinde olduğu gibi tarih öncesi dönemlerden başlayarak Hitit, Helenizm, Roma, Bizans, Selçuklu eserleriyle günümüze dek gelmekteydi. Ayrıca bu müzede 9 milyon yıl önceye ait hayvan fosilleri ile altından yapılan eşya ve takılar dikkat çekmekteydi. Buradan çıkınca karşısında iki müze daha var.

Bunlardan tam karşıda olan Sivas Zanaatkarlar Çarşısı ve Müzesi var. Burada farklı bölümlerde farklı sanatlara ait eserlerle eşek, deve, insan maketleri ile kağnı çeken öküz maketleri ilginç görüntüler oluşturuyordu.  Bu müzenin hemen devamı ve arkeoloji müzesinin çapraz karşısında ise Sanayi Mektebi Müzesi var. Bu müze içindeki eserlerden çok dış görünüşü ve tarihi geçmişi ile ilginç geldi bana. Çünkü dönemin Sivas Valisi Reşit Akif Paşa tarafından 1903 yılında yaptırılan bina oldukça görkemli ve çok büyük.

Binanın 1765 metre kare kapalı ve 23 dönüm açık alanı olduğu söylendi.  Binanın tarihi geçmişi de çok ilginç. Yapıldığı zaman marangozluk, kunduracılık, terzilik ve halı dokumacılığı bölümleriyle yatılı olarak açılan okul 1932 yılında Mili Eğitim bakanlığına devredilerek Sivas Hamidiye Sanayi Mektebi adını almış. 1961 senesinde ise yarı açık cezaevine çevrilerek mahkumlar değişik sanat kollarında eserler vermiş. 2019 yılında ise bina elden geçirilerek müze haline getirilmiş. Müze özel ve paralı olup içinde değişik sanatlara ait atölyeler var. Ben müzeyi çok hızlı gezdim. Daha doğrusu gezmekten çok oturup dinlendim. Çünkü son on senedir hissetmediğim sol ayak bileğindeki ağrı geri geldi.

Tokat’ta öğleye dek gezdiğim de düşünülürse bugünkü yürüyüş sürem şu anda altı saati geçti. Oysa normal yürüyüşüm günde dört saat en çok da beş saati geçmiyordu ki daha sırada en çok görmek istediğim Atatürk ve kongre müzesi vardı. Müzelerde insanlık tarihi diye önümüze sürülen savaşlar. İnsan öldürmek için silaha dönüşmüş tüm araçlar. Kan ve gözyaşı, acı ve ayrılık bir türküdür müzelerde geçmişten geleceğe akar.

Türkü söylenmez Anadolu’da

Türkü çağrılır, türkü çekilir.

Türkü hasreti, ayrılığı

Aşka çevirir.

Türküler dertleri, acıları

Eyüp’le sabra, dayanca

Karacaoğlan’la aşka

Dadaloğlu ile mertliğe, isyana

Köroğlu’yla şölene çevirir.

Ah, her mevsimi yokluk

Baharda kıtlık

Anadolu’m kışta soğuk

Hazanda kalmadı bolluk

Yaşam vefasız bir sevgilidir?

Bunca kan

Bunca gözyaşı

Bunca acıyla

Türküsüz hayat

Nasıl geçirilir?   21.04.2012 Antalya