İhmalkârlık, bireysel ve toplumsal düzeyde karşılaşabileceğimiz en tehlikeli zafiyetlerden biridir. Türkiye, bu konuda maalesef pek çok acı tecrübeye sahne oluyor. Göz göre göre gelen felaketlerin ardından sorumluluk almak yerine bahaneler sıralamak, bizim için bir alışkanlık haline geldi. İşte, ihmalkârlığın sonuçlarını gözler önüne seren birkaç çarpıcı örnek.
Ülkemiz, dünyanın en aktif deprem kuşaklarından birinde yer alıyor. Buna rağmen, 1999 Marmara Depremi, gibi büyük facialardan sonra dahi, gereken dersleri çıkaramadığımız açıkça ortada. Her deprem sonrası, "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sloganları eşliğinde alınan kararlar, birkaç yıl içinde unutuluyor. Bina denetimlerinin yetersizliği, yönetmeliklerin uygulanmaması ve afet bilincinin topluma kazandırılamaması, binlerce insanın hayatına mal oldu. Hatırlayın, Kahramanmaraş merkezli 2023 depremlerinde yaşanan yıkım, alınmayan önlemlerin bedeliydi.
Her yaz, yüreğimizi yakan orman yangınları bir diğer örnek. Antalya ve Muğla başta olmak üzere birçok bölgede çıkan yangınlar, ihmalkârlığın doğaya olan yıkıcı etkisini gözler önüne seriyor. Yangın söndürme uçaklarının yetersizliği, müdahale ekiplerinin koordinasyonsuzluğu ve gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması, binlerce hektar ormanın küle dönmesine neden oldu. Oysa bilim insanları, yıllardır bu tür olaylara karşı kapsamlı önlemler alınması gerektiğini söylüyordu. Dinleyen oldu mu? Hayır.
Türkiye, su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Ancak bu kritik sorun da yeterince ciddiye alınmıyor. Barajların yanlış planlanması, tarımsal sulamada modern yöntemlerin kullanılmaması ve su kaynaklarının kirletilmesi gibi sorunlar, geleceğimizi tehdit ediyor. Antalya gibi tarımın kalbinin attığı bir şehirde dahi, su kaynaklarının verimli kullanımı konusunda ciddi eksiklikler var. Bu ihmalkârlığın, kuraklıkla mücadeleyi daha da zorlaştıracağını görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Bir diğer ihmalkârlık alanı ise trafik ve ulaşım. Antalya gibi büyükşehirlerde, plansız yollar ve yetersiz toplu taşıma sistemleri yüzünden her gün binlerce insan saatlerini trafikte harcıyor. Özellikle turizm sezonunda artan yoğunluk, yeterli önlem alınmadığında tam anlamıyla bir kâbusa dönüşüyor. Bu durum, yalnızca zaman kaybına değil, aynı zamanda ekonomik kayıplara ve çevresel zararlara da neden oluyor.
Öncelikle zihniyet değişikliğine ihtiyaç var. İhmalkârlık, bireysel düzeydeki küçük ihmallerle başlayıp, toplumsal düzeyde büyük felaketlere dönüşebilir. Sorumluluk almak, hesap verebilirliği artırmak ve "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" anlayışını terk etmek zorundayız. Eğitim, planlama ve denetim, bu mücadelenin temel taşları olmalı.
Türkiye'nin ihmalkârlık tarihine yeni sayfalar eklemek yerine, bu karanlık geçmişten ders çıkararak daha aydınlık bir gelecek inşa etmesi gerekiyor. Unutmayalım, ihmalkârlık yalnızca bugünü değil, yarınımızı da karartır…