Hava bir sıcak, bir soğuk… Sabah çıkarken mont giysen öğlen pişiyorsun, ince giyinsen akşam donuyorsun. Hele bir de “Ben üşümem” diye havalara girip tişörtle dışarı çıkanlar var ki, akşamına battaniye altında “Limonlu ıhlamur yapın bana…” diye inliyorlar. Kabul edelim, bu mevsimde hasta olmamak tam bir yetenek işi aslında. Her dört kişiden dördü hasta oluyor…
Güneş açıyor, tam “Oh, bahar geldi!” diye sevinirken bir anda kara bulutlar çöküyor. Yağmur mu yağacak, fırtına mı kopacak belli değil. Sabah montla çıkıp öğlen tişörtle dolaşıyoruz, akşam olunca yine kabanları çekiyoruz.
İnsan ne giyeceğini bilemiyor ki! Çıkar montu, giy montu, aman şal da alayım, ay rüzgâr çıktı derken, vücudumuz iyice şaşırıyor. Sonuç? Burnumuz musluk gibi akıyor, boğaz desen yanıyor, hafif bir baş ağrısı da cabası ya bir bilseniz…
Aslında hava değil, biz hastalanıyoruz ama suçu hep havaya atıyoruz… Bakın, “Bu havalar tam hasta olmalık!” diyoruz eee tamam haklıyız da bunun nedeni de aniden oluşup duran ani sıcak-soğuk hava değişimleri… Bizi bu ikisi zorluyor! Bir gün yazı yaşayıp ertesi gün kışı görmek, vücudumuz için de büyük bir sınav. Hele bir de terleyip rüzgârı yersen tamamdır, geçmiş olsun! Grip mi, nezle mi artık şansına ne düşerse…
Peki, ne yapacağız? Öncelikle ne çok ince ne de çok kalın giyinmek lazım. Sabah çıkarken hava günlük güneşlik diye kanmayın, yanınıza mutlaka bir hırka, mont ya da şal alın. Bol bol su için, vitaminlerinizi ihmal etmeyin ve en önemlisi, üşütmemeye dikkat edin. Çünkü bu havalar şakaya gelmez! “Bana bir şey olmaz” diyenleri çok gördük, ertesi gün battaniyeye sarılıp burun çekerek dolaşıyorlar.
Aman diyeyim, siz de onlardan olmayın arkadaşlar…