Antalya denince akla hep güneş, deniz, sıcak hava gelir ya, işte büyük yalan. Yazın sıcağı nasıl kemik eritiyorsa, kışı da öyle sinsice hasta eder insanı bir bilseniz.
Dışarıdan bakınca kış mevsimi pek belli olmaz. Güneş var, hava ılıman gibi, ama akşam bir çökünce ciğerine işler o soğuk ondan sonrası hadi geçmiş olsun... İşte o zaman anlarsın Antalya’nın soğuğunun başka bir şey olduğunu.
Nemli soğuk diye bir şey var burada. Görünmez, ama hissedilir. Öyle kuru ayaz gibi yüzünü kesmez ama iliklerine işler. Geceleri yatakta sıcacık battaniyenin altına girersin, sabah kalktığında boğazın yanıyor, burun tıkalı, eklemler ağrıyor. Anlarsın ki Antalya’nın kışı geldi.
Evin içinde oturursun, pencereyi açsan içerisi buz keser, kapatsan nem basar. Klimayla ısınırsın, ama o da bir yere kadar. Sabah kalkıp duşa girersin, sıcak su bile yetmez seni ısıtmaya. Dışarı çıkarsın, güneş var, tamam. Ama bir yel eser, ince giyindiysen bittin. O melun yel, seni anında hasta etmeye yemin etmiş gibi.
Bir de şu apartmanlar var ya, yazın fırın gibi, kışın da buzdolabı. Yalıtım desen hak getire. Doğalgaz Antalya’da hâlâ lüks gibi bir şey. O yüzden herkesin kombi yerine battaniyeye sarıldığı bir düzen var.
Dışarıdan gelen biri “Burası Antalya, ne soğuğu?” der. Ama bilmez ki burada üşümek farklıdır. Bir sabah uyanıp sesinin çıkmadığını, burnunun akar halde donduğunu fark edersin. İşte o zaman Antalya’nın kışıyla tanışırsın.
Çay, ıhlamur, zencefil bal… Kış boyu bir kurtarıcı ararsın. Ama nafile! Antalya'nın soğuğu öyle kolay yenilmez. Sinsi gelir, fark ettirmeden sokulur. Sonra bir bakmışsın, battaniyenin altına gömülmüş, boğaz spreyiyle vedalaşamaz olmuşsun. Antalya’nın kışı böyle işte. Yazın sıcağıyla baş etmek kolay, ama kışı adamı usul usul hasta eder.
Bu soğuklarda evden çıkmak zor olsa da mecbur insan çıkıyor çıkınca da o kuru soğuğu ciğerlerine kadar yiyor… Tam hava iyi diyorsun bir bakıyorsun o sert kış tokat gibi vuruyor insanın yüzüne…
Velhasıl, dostlar… Antalya’nın kışı hafife alınmaz. Akşam serin olur deyip ince çıkmayın, rüzgâra aldanmayın. Sonra bir bakmışsınız, battaniyeye sarılıp burun çekiyorsunuz. Aman diyeyim, dikkat edin kendinize!