Ülkemizdeki insanlar hakka hukuka o kadar güvenmiyorlar ki yaşadıkları sorunları biz gazetecilerin çözeceğine inanıyorlar.
Dolandırılan, şiddet gören, yakınını cinayete kurban veren insanlarla konuşuyoruz, görüşüyoruz. Hepsinin de öyle ya da böyle kanıtları var. Sayısız şikayet dilekçeleri, darp raporları… Ama sonuç ne? Sonuç boş. İnsanlara eziyet eden bu şahıslar onca şikayete, kanıta rağmen sokaklarda özgürce geziyorlar. Seslerini duyurmak isteyen vatandaşlar ise haliyle gazetecilerin, basın çalışanlarının yolunu tutuyor. Bizler bize anlatılan olayları yazıyoruz.
Elimizden geldiğince seslerini duyurmaya çalışıyoruz. Ama haliyle yetmiyor. Üstelik bu insanlar sonrasında bize tekrar tekrar ulaşıp bir şeyler yapın diye ısrar ediyorlar. Keşke elimizden gelse ama ne yazık ki seslerini duyurmaktan başka yapacak bir şeyimiz yok. Düşünün insanlar o kadar çaresiz o kadar yalnız ki basından, kamuoyundan destek bekliyor. Ya da bazıları yaşadıkları olaylar karşısında kendi adaletini kendi sağlıyor. Çünkü ne yazık ki ülkemizde suçluya suçlu muamelesi yapmaktansa mağduru susturmak ve bastırmak kolay geliyor.
Yıllarca bitmeyen davalar, diğer taraftan kapanmaması gerekirken kapanan ve raflara kaldırılan dosyalar, iyi hal indirimleri şunlar bunlar… Bizdeki süreçler o kadar vasat işliyor ki hak, hukuk, adalet yerini bulana kadar arada aynı olayla ilgili yeni mağdurlar ve yeni suçlular oluşuyor. Haliyle mağdur olan insanlar karşı taraf layığını bulana kadar sabredemiyor ve kendi ceza kesiyor.
Bu ve bunun gibi sayısız olayın merkeziyiz ülke olarak. Keşke sarayların, köşklerin peşine düşüleceğine artık adaletin peşine düşülse de ülkede dirliğin, düzenin sağlandığını görmek nasip olsa…