Sevgili okurlarım, bugün sizleri tüm dünyayı değiştirecek önemli bir adımın atıldığı güne götürmek istedim. Bugün radyonun icadından ve ülkemize giriş serüveninden bahsedeceğim. İlk radyo naklen yayını 1920’de ABD’nin Pittsburg şehrinde gerçekleşti. Radyo, ilk olarak Macaristan’da 19.yüzyıl sonlarına doğru Budapest Registar adıyla telefonlu radyo olarak ortaya çıkmıştı. Ama ABD’deki yayın gerçek anlamdaki ilk radyo yayınıydı. 1930’lara gelindiğinde de radyo önemli bir toplumsal etki gücü olarak siyasal alanda dikkatleri çekti ve 2. Dünya Savaşı’nın radyolar savaşı olarak anılması sonucunu doğurdu.
Babil Kulesi’nin hikâyesini bilirsiniz: Nuh’un çocukları Büyük Tufan’dan sonra Sinar (Sümer)’da yerleşmiş, burada bir şehir ve göklere yükselen bir kule yapmak istemişler. Efsaneye göre tanrı kendisine ulaşmaya çalışan insanların kendini beğenmişliğine çok kızmış ve o zamana kadar aynı dili konuşmakta olan insanları dünyanın dört bir tarafına dağıtmış ve dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engellemeye çalışmış. İnsan evladı zaman içerisinde müzik yaparak dil farkını aşabileceğini de keşfeder ve sonra radyonun icadıyla da yaptığı müzikleri hemcinsleriyle doğrudan paylaşır. Radyo yayınları bu ortak dilin küresel çapta yaygınlaşmasında çok etkili oldu. Bugün ahlaki, vicdani evrimini henüz tamamlayamamış insanımsılar hariç- biz insanlar için dil-din-ırk ayrımı en çok radyo sayesinde anlamsız bir detay olarak gerilerde bir yerlerde kaldı. Dünya artık tam bir radyo bahçesine dönüştü ve Açık Radyo’da bu bahçenin en güzel, en lezzetli meyvelerini 25 yıldan bugüne bizlere sunuyor.
KİM İCAT ETTİ?
Radyoyu kimin icat ettiği konusu ise biraz karışık. Radyo günümüzdeki son şeklini alana kadar birçok isimden söz etmek mümkün. Radyoya katkıda bulunan bilim insanları ve mucitlerden her biri, radyo teknolojisindeki öncü çalışmaları, yenilikleri ve geliştirmelerinden dolayı genel olarak radyonun mucidi olarak anılırlar. Alman bilim insanı Heinrich Hertz (1857-1894)1888 yılında elektromanyetik radyasyonun üretilebileceğini ve takip edilebileceğini kanıtlar. Bugün radyo dalgaları olarak bilinen bu radyasyona o dönemde “Hertzian Dalgaları” ya da “aetheric dalgalar” denmekteydi. İngiliz bilim insanı James Clerk Maxwell (1837-1879) 1865 yılında elektronik olarak üretilen radyo dalgalarının yayılma teorisini kurguladı. 1894 yılında Hertz’in ölümünün ardından bilim adamının eski keşifleriyle ilgili makaleler yeniden yayımlanır… Amerikalı bilim insanı David Edward Hughes (1831-1900) 1879 yılında, yaptığı basit bir alıcı verici devresi ile kablosuz olarak sinyaller yayınlayıp aldı. Keşfinin insanlık için ne kadar önemli olduğunun henüz farkında değildi ve bu deneyiminin sonuçlarını yayımlamak için 20 yıl geçmesini bekledi… Günümüzde bir deha olarak kabul edilen Sırp kökenli Amerikalı bilim insanı Nikola Tesla (1856-1943) 1898’de Madison Square Garden’da yapılan bir sergide, bir tekneyi uzaktan kontrol etmek için radyo sinyalleri teknolojisini kullandı. Bu teknolojiyi patentliyen ilk isim oldu… İtalyan bilim insanı Guglielmo Marconi (1874-1937) bu konuya ilgi duyar, kendinden önce gelen fizikçi ve araştırmacıların çalışmaları üzerinde değişiklikler yaparak Maxwell’in teorisini pratikte uygular ve radyonun ticari bir başarı kazanmasını sağlar. Tesla ile Marconi arasında uzun süren dava sonunda bu buluşun patenti Yüksek Mahkeme tarafından 1943’te Tesla’ya verildi… 1900 yılında Kanadalı bilim insanı Reginald Fessenden (1866-1932) 1906 Noel öncesinde ilk radyo yayınını yaptı. Massachusetts Brant Rock’dan bir radyo sinyali gönderdi. Bu sinyali denizdeki bazı telsizciler, bu sinyali ses ve müzik olarak duydular. Bu, ses modülasyonlu ilk iletimdi.
TÜRKİYE’DE RADYO DENEMELERİ
Türkiye’de ilk radyo yayın denemeleri ise 1921 yılında İstanbul’da başladı ve halka açık ilk radyo deneme yayını 19 Mart 1923 tarihinde Öğretmen Okulu’nun bodrumunda, davetliler ve basın huzurunda “Telsiz telefon tecrübeleri” adı altında gerçekleştirildi. Radyo yayıncılığı fiilen 1990’a, anayasal olarak 1993’e kadar devlet eliyle yürütüldü.1993 yılındaki anayasa değişikliği ve 1994 yılında çıkarılan kanunla devlet tekeli kalktı ve özel yayıncılık devreye girdi. Bu ilk yayın, İstanbul Üniversitesi’nde toplanan halk tarafından heyecanla dinlendi. Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra, 1925’te “Telsiz Tesisi Hakkında Kanun” yasası çıkarılarak, ülke genelinde bir telsiz şebekesi kurulması öngörüldü ve uluslararası açılan ihaleyi kazanan bir Fransız şirketi tarafından İstanbul ve Ankara’da telsiz telgraf vericileri yapımına başlandı. Bu tesisin 1927 yılında hizmete girmesiyle New York, Londra, Berlin, Viyana, Moskova ve Tahran‘la bağlantı kuruldu. Daha sonra bu vericilere telsiz telefon yayını yapabilecek gerekli donanımların ilavesiyle radyo yayınları gerçekleştirildi.