Her ne kadar bir şehir efsanesi olsa da, “Marmara Canavarı Hikayesi” oldukça ilginç ve tüyler ürpertici bir özelliğe sahiptir. Bu hikaye Marmara bölgesinde, Tuzla ve Kumla taraflarında hala sıklıkla anlatılan bir hikayedir. 1970’li yıllarda Kumla bölgesinde yaşayan iki balıkçının başından geçen ürkütücü bir olayın hikayesidir.
Gecenin bir yarısı teknelerini limana bağlayan iki balıkçı, pikaplarına atlayıp evlerinin yolunu tutmuşlar. Yol mezarlık yanından geçiyormuş. Arabayı süren bu mezarlıktan korktuğu için dualar ediyormuş. Diğeri, batıl korkuları olmadığından arkadaşıyla dalga geçiyormuş.
Bu sırada şoför aniden firene asılmış. Çünkü ince bir ağaç enlemesine yola devriliymiş. Şoför ’Ben hayatta inmem’ demiş. Diğeri babayiğit bir adammış, “Ben tek başıma hallederim” deyip çıkmış arabadan. Gece karanlığında ince uzun ağaca bakıp:
“Kavak ağacı galiba” demiş. Yaklaşıp ağacın gövdesine sarılıp da ağacın kabuğunun yumuşak olduğunu ve kımıl kımıl hareket ettiğini hissedince babayiğitlik filan kalmamış taabii aynen tabanları yağlamış.
Arkadaşını dikkatle izleyen şoför ağacın hareketlendiğini ve yukarı doğru kalktığını görünce, karşısındakinin ağaç değil de ben deyim on, sen de yirmi metre boyunda dev bir yılan olduğunu fark etmiş. Yılan başını kazdığı mezardan çıkarınca dehşete düşen şoförün saçları o anda bembeyaz kesilmiş. Allah’tan karnını mezarda doyurduğu için canavar ne şoföre ne de arkadaşına saldırmamış. Denize doğru akıp gitmiş. İki arkadaş
perişan halde köylerine dönmüşler.
Sonradan köyün yaşlılarından yılanın Marmara denizinde yaşayan ve denize yakın mezarlardaki, yeni gömülen ölüleri yiyerek yaşayan bir canavar olduğunu öğrenmişler.
Anlattıklarına göre daha önceleri yılanın çok aç kaldığında balıkçı teknelerine dahi saldırdığı olurmuş. O zamanlarda Yalova ve Kumla’da da ortaya çıkarmış. Marmara Canavarı’yla karşılaşan herkes söz birliği etmişcesine yılanın bir kavak ağacı boyu ve eninde olduğunu söylermiş. Ama yıllardır Marmara Canavarı’nı gören olmamış.