Geçmiş yıllarda seçimler yaklaştıkça valilikler ile iktidara ait belediyelerin hareketlendiğine şahit olurduk. Birden ülkede çok sayıda yoksul olduğu akla gelir ve yardımlar başlardı. Ne zamana kadar? Seçim sabahına kadar. Önceleri 5 kg. ayçiçek yağı filan dağıtılırdı. Daha sonra beyaz eşyalar evlerin kapısına kadar götürülmeye başlandı. Özellikle son yirmi yılda her seçimde çıta biraz daha yükseldi. 2018 seçimlerine ise bambaşka rüşvetle girmiştik: İmar Barışı. İmar Barışı demişken açıklamak gerekir, imar barışı bir imar affı değildir, öğle bir rüşvettir ki hükümet oy için rüşvet verirken ayrıca rüşvet alma becerisini de göstermiştir, üstelik hiçbir şey yapmadan. Sadece şunu söylemiştir, “ben sizlerin kaçaklarınızı biliyorum. Gelin anlaşalım siz bana para verin bende sizin kaçaklarınızı görmeyeyim. İmar uygulaması yapılıncaya kadar inşaatınız bitti ise kullanın, bitmedi ise tamamlayın. Ama sorumluluk almam, afet filan olur da yapı yıkılırsa bana gelmeyin.” Hem seçimi kazanmıştır hem de kasasına da 20 milyar liraya yakın parayı koymuştur. Ve 2023 seçimlerine kısa süre kala bu dönemin bombası da patladı, üstelik iki bomba birden. Birincisi, Cumhur İttifakının ortağı BBP Genel Başkanı Destici’den geldi. Meclise İmar Barışı süresinin uzatılmasıyla ilgili kanun teklifini sundu. (Şu ana kadar 45 bin insanımızı kaybettiğimiz depreme rağmen teklif geri alınmamıştır.) Baktılar ki bu rüşvet az gelecek ikinci olarak ev fiyatlarının ve kiraların düşürülmesi bahanesiyle evi olamayana ucuz ev, arsa ve dükkân satışı vaadinde bulundular. Bu rüşvet deprem öncesi geçen senenin son aylarında vaat edildi ve uygulamaya geçildi. Önce 150 bin arsa satılacağı açıklandı. Bakıldı ki iş iyi gidiyor, arsa sayısını 1 milyona çıkardılar ve herkesten başvuru için 500 TL. aldılar. Yılların istatistikleri sadece fazla konut üreterek konut sorunun çözülemeyeceğini ortaya koyuyor. Son elli yıldır ülke ekonomisi beton üzerine otursa da konut fiyatları ve kiralar düşmüyor. TÜİK verilerine göre 2000 yılında konut sahipliği yüzde 70’e yaklaşırken 2006’da %60,7’ ye 2021 de ise %59,8’e kadar düşmüştür. Son depremle yüzdenin çok daha fazla düşeceği açıktır. Bunun sebeplerini başka bir yazıda tartışmak üzere şu soruyu sormak istiyorum. Konutu anladık da devlet ucuz arsa ve dükkan satarak konut ve kira sorununu nasıl çözecek? Sorunun bu hale gelmesinden sorumlu olan hükümet, seçim rüşveti olarak fazla konut üretemeyeceği için ucuz arsa satışı yaparak belki oy sayısını bir miktar arttırabilir. Ama sorunları çözebilir mi? Seçim rüşveti olsa da, konut ve kira sorununa çözüm olarak yapılan bu iş, sorunları büyük ölçüde çözmeyeceği gibi geri dönülemeyecek sorunları beraberinde getirecek. Kaygıları kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

*Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bu arsaların imar planlarının ve alt yapılarının tamamlanacağını açıklamıştır. 4-5 katlı olarak imara açılacak arsalar için sosyal donatı alanları da (okul, sağlık tesisi, cami vb.) ilave edilince bir arsa için en az 900-1000 m2 araziye ihtiyaç olacaktır. Yani toplamda 1 milyar m2’nin üzerinde alan imara açılacaktır. Bu arsalar hazineye ait arsalardır. Yeni imara açılacak olmasından dolayı alanların tarım alanı, ormandan çıkma alanlar, meralar vb. olması kaçınılmazdır. Bu alanlar hepimizin ortak malıdır. Ülkenin geleceğidir. Deprem de göstermiştir ki kamu arazileri her zaman hayati önem taşımaktadır. *İmar Kanunu, kentlerin imar planlarını yerel yönetimlerin yapmasını emreder. Özel durumlarda ancak bakanlık plan yapabilir. Planlar 20,30,40 yıllık tahmini nüfus artışlarına göre hazırlanır. Uygulamayla kentlerin talebi olmadan ya da böyle bir ihtiyaç yokken başta büyük kentler olmak üzere birçok kentte plan bütünlüğü bozulacaktır. Antalya örneği ile konu şöyle açıklanabilir: Antalya kent merkezine ait 2040 yılı hedefli imar planı, merkeze ait 5 ilçe ve Serik dahil edilmek üzere 2020 yılında tamamlanmıştır. Plan 2040 yılında 6 ilçe toplamında 1.521.000 olan kent nüfusunun tahmini 3.100.000’e çıkacağı kabul edilerek hazırlanmıştır. Oysa bugüne kadar, belirlenen plan sınırı içinde şu anda 3.400.000 kişinin barınacağı planlı alan bulunmaktadır. Yani önümüzdeki 17 yıl içinde 1 m2 bile yeni plan yapılmasa kentte ev yapılacak imarlı arsa bulmak mümkündür. Plan tamamlandıktan sonra imara açılan Kırcami ve davası biten Altıntaş mevkii bu alana dahil değildir. Antalya kent merkezinde satışı yapılacak arsa sayısı 10.000 olarak açıklanmıştır (Tüm Antalya’da ise 23.000 arsa dağıtılacaktır). Yukarıdaki açıklanan hesaplamaya göre 10 milyon m2 alan daha ihtiyaç olmamasına rağmen imara açılacaktır. Bu büyüklükte bir alan tek bir yerde bulunamayacağına göre kentin birçok yeri tekrar delik deşik edilecektir. Ayrıca buranın alt yapısı kentin mevcut altyapısına eklenecektir ki mevcut altyapılarında, hesaplanan kapasitelerinin çok üstünde yeni yükler oluşturacaktır. Uygulama sonrası oluşacak yeni hizmetler (Ulaşım, temizlik, çevre düzenlemeleri, bakım vb.) belediyeler için beklenmeyen, planlanmayan karşılanması çok zor işler olacaktır. * Konunun başka bir yönü de oluşacak sosyal sorunlardır. Arsaların önemli kısmı müşterek arsa olarak satılacaktır. Yani bir arsa üzerinde çok sayıda ortak bulunacaktır. Tanımadığı, bilmediği, ekonomik durumları çok farklı kişiler nasıl bir araya gelecek, para bulacak anlaşacak ve evlerini yapacak ya da yaptıracaktır? Böyle bir şeyin gerçekleşmesi mümkün müdür? Yoksa bu parseller küçük paralarla spekülatörlerin eline mi geçecektir? * Bakanlık tarafından yapılan açıklamaya göre hak sahiplerine arsaları planları bitmiş olarak iki yıl içinde teslim edilecektir. Tapuların verilmesinden itibaren dar gelirli vatandaş ilk yıl içinde inşaata başlamak ve iki yıl içinde nüvesini (böyle bir terim hiçbir mevzuatta olmadığı için olduğu gibi aldım. Sanırım evin subasman kısmı anlamına gelmekte) tamamlamak zorundadır. Yapamazsa ne olacak? Tahsis edilen arsalar, hiçbir hüküm alınmasına gerek olmaksızın, ödemiş olduğu bir bedel var ise ödemiş olduğu bedelin yüzde 10’u kesilerek kalan meblağ vatandaşa iade edilecek ve arsa devlet tarafından geri alınacaktır (DHA)

13.10.2020 ). Sonuç: sıfıra sıfır elde var sıfır. Sorunlar ve örnekler çoğaltılabilir. Asıl düşünülmesi gereken ise: Türkiye’nin geleceğinde çözülmesi imkânsız birçok soruna, insanlar üzerinde sosyal ve psikolojik çöküntülere neden olacak böyle bir seçim rüşvetine: yerel yönetimlerin, ilgili meslek odalarının ve sivil inisiyatiflerin bu denli sessiz kalmalarıdır. Deprem bahane olamaz, bu iş depremden çok öncesinden kamuoyu ile paylaşılmış, açıklamalar yapılmış, insanlardan paralar toplanmış, bazı kentlerde arsa kuralarının çekileceği günler ilan edilmiştir.