Bazen dünya o kadar karışık bir hal alıyor ki, kendimizi durup "Neden savaşıyoruz?" diye sormaktan alıkoyamıyoruz.
Her gün haberlerde gördüğümüz, uzak diyarlarda yaşanan çatışmalar, yıkımlar, kaybedilen hayatlar... Tüm bu acıların ortasında insanın aklında tek bir soru yankılanıyor: Barış neden bu kadar zor?
Çocuklar dünyaya geldiklerinde sevgiyle dolu birer boş sayfa gibidirler. Onları birbirinden ayıran hiçbir şey yoktur. Ancak zamanla, yetişkinlerin dünyasında öğrendikleri nefret, önyargılar, kin, onları da karartmaya başlar. Oysa ki, bir çocuğun gülümsemesi evrenseldir; hangi milletten, dinden, renkten olursa olsun. Belki de işte bu yüzden savaşıyoruz; çünkü büyüdükçe içimizdeki çocuğu kaybediyoruz.
Oysa barış, büyümek yerine içimizdeki çocuğu canlı tutmaktır. Barış, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmek, diğerini anlamaya çalışmak ve affetmektir. Birbirimize düşman değil, komşu, dost, hatta kardeş olabilmektir. Bunu başaramıyoruz biz açıkçası.
Tarihte pek çok savaşın sebebine bakın, genellikle hırs, güç ve kontrol arzusu göreceksiniz. Ama bu arzular bizi insanlığımızdan uzaklaştırıyor. Asıl güç, sevgiyle, anlayışla yaklaştığımızda ortaya çıkıyor. Sevgi ve barış için savaşmaktan daha asil bir mücadele olabilir mi? Ama gel gör ki insanlar bunu değil, diğerini seçiyor.
Evet, dünya zor bir yer olabilir. Ama bizler bu zorluğun üstesinden birlikte gelebiliriz. Savaşarak değil, konuşarak, dinleyerek, birbirimizi anlamaya çalışarak. Belki barış bir gün, sadece büyük ideallerin değil, her birimizin hayatının temel bir parçası olabilir.
Sonuçta, neden savaşıyoruz? Belki de bu soruyu sormayı bırakıp, "Nasıl barışabiliriz?" demenin zamanı gelmiştir. Her birimiz bu sorunun cevabını aramaya başlarsak, dünya gerçekten değişebilir. İnsan bilinci ve düşüncesi değişmeden bu gerçekleşmeyecek gibi görünüyor. Bu duruma düşmek bile utanç verici…