Yanılmaz.

Çünkü Papanın Yanılmazlığı Yasası vardır. ‘Papal İnfallibility’ 1869-1870 yıllarında yapılan 1. Vatikan Konsülü’nde bir dogma olarak benimsenen Katolik doktrin. Buna göre, ‘Papalık ve Papa’nın yanılmazlığı kesindir.’ O kadar çok Vatikan skandalları ve gözle görülebilen onca riyakarlığa rağmen Papalık ve Papa asla yanılmaz ve siz de bunu kabul etmek zorundasınız.

Ne kadar da güzelmiş. Keşke bizler de kendimizin yanılmazlığı yasası çıkarsak ve sizler de bunu kabul etmek zorunda olsanız. Ama bu mümkün değil. Çünkü hiç birimiz Papa değiliz. Ve onca saçmalığa hayır diyemeyen milyonlarca insan var.

Miladi takvimin ilk yıllarında küçük bir kilise olarak kurulan Roma Katolik Kilisesi her geçen gün güçlenerek Ortaçağa damgasını vurmuştu. Gücünü uydurulan mucize öykülerine, korkuya ve kurtuluşa dair ümitlere borçluydu.  

O döneme kadar üretilen tüm yazma eserleri, ‘insanlığın ortak bilgisini’ kilise mahzenlerine hapsetmişlerdi. İnsanların kiliseye bağlanmaktan başka çareleri yoktu. Çünkü kurtuluşun ve cennetin anahtarı oradaydı. En güçlü bağlılık nedeni ise, kiliseye giderek günahlarını papazlara itiraf edip hemen oracıkta bağışlanmalarıydı. Böyle bir iyiliğe cömert bağışlarla karşılık vermeleri de normaldi. Böylece kilise kadim bilgiyi hapsetmesinin yanında yerel ve güncel sırlara da sahip oluyordu.

Büyük toprak sahipleri bağışlarıyla ve paralı askerleriyle koruma sağlayarak kiliseyi destekliyorlardı. Bunun iki temel nedeni vardı. İlki, kilisenin biriktirdiği sırlara sahip olmaktı. İkincisi ise, kendi çıkarları doğrultusunda halka kilise yoluyla yönlendirme yapabilme gücünü kazanmaktı.

Büyük toprak sahipleri askerleri besliyordu.

Askerler kiliseyi koruyordu.

Kilise, toprak sahiplerinin lehine halkı yönlendiriyordu.

Bu sarmalda dayanak varlık Tanrı’ydı. Ve üç sınıfın da keyfine diyecek yoktu. Kazan kazan temelli bu çemberde bir eksik parça vardı. Kaybetmeye mahkum edilmiş olan Halk. Kendini bu denli dışlanmış ve aşağı gören insan yığınları bedenlerini ve emeklerini üstünlere sunmayı şeref sayıyorlardı. Halk sefaletle boğuşurken hiçbir şeyi sorgulayacak durumda değildi. Kilisenin doğrulanmaya ve kanıta ihtiyacı yoktu.

Yüzyıllarca böyle devam etti. Vatikan, zamanla küresel bir güç haline geldi.

Peki, ne oldu da Vatikan birden bire ‘Yanılmazlık Yasası’ çıkarmak zorunda kaldı?

Dünyanın dört bir yanında misyonerler -kitaplar başta olmak üzere- değerli olan her şeyi topluyorlardı. Zaten cahil olan halkın komşusundan başka hiçbir şeyden haberi yoktu. Kendiliğinden bazı bilgilere ulaşıp akıl yürütmeye kalkışanlar cadı ilan edilip yakılıyor ya da sürgün ediliyorlardı.

Bu sırada yaşamlarını kilisede sürdüren bazı rahipler ve yakınları mahzenlerdeki kitapları karıştırmaya başladılar. Sonraları bu meraklılardan önemli bilim insanları, sanatçılar ve ünlü yazarlar çıkacaktı. Kopernik, Mendel, Gassendi, Steno ve hatta “Otoriteye bağlılık ve aşırı güvenin bilimsel bilgi için büyük tehlike olduğunu” savunan Roger Bacon kilise mahzenlerinde hapsedilmiş bilgiden yararlanan az sayıda din adamından bazılarıydı.

Bilginin bir şekilde kilise dışına sızması ile her şey değişmeye başladı. Sorgulayan ve eleştiren insanların sayısı arttı. Protestan Reformu, Fransız Devrimi ve modernizm otoriteyi sarsacak hale gelmişti. Tam da bu ortamda koruma güdüsü devreye girdi. Papanın Yanılmazlığı Yasası ortaya atıldı.

Bizde durum çok mu farklı?

Bizdekiler böyle afili yasalar çıkarmadılar. Ama insanların çoğu belirli kişilerin ya da grupların yaptığı her türlü saçmalığı kabul eder ve savunur. Ağam ne yapsa doğrudur. Yanlış yapıyorsa da bir bildiği vardır. Görünmez bir yanılmazlık yasası tıkır tıkır çalışır.

Yakın gelecekte neslimizin bu saçmalıklardan kurtulacağına dair bir işaret göremiyoruz. Çünkü insanların bir kısmı ilerleme hedefinden koptu. ‘Alternatif Gerçeklik’ sarmalında yollarını kaybettiler. İnsan olma yolculuğumuzun bu evresinde çok fazla yol alamadığımız gerçeğini kabul etmeliyiz. Sağlıcakla…