Sevgili okurlarım bugün size yalan makinasının ilginç ve şaşırtıcı hikayesini anlatmak istiyorum. Kimsenin aklına daha önce gelmeyen bu fikir, tarihte ilk kez Alman bir Mühendis tarafından projesi çizilerek, icat edilmeye başlandı. Projenin maliyeti hayli tutuyordu. Alman mühendisin ise maddi imkanları oldukça kısıtlıydı. Bunun üzerine dönemin idarecilerine, durumunu anlatan bir mektup yazarak projesi için maddi destek talebinde bulundu. Pek umudu yoktu. Nitekim düşündüğü gibi de olmuş ve aylarca mektubuna bir yanıt alamamıştı. Ancak çat kapı gelen bir fizikçi ve psikanaliz uzmanı proje için görevlendirildiklerini söyleyip, kendisiyle çalışacaklarını söyleyince, Alman Mühendis bir hayli sevindi. Üstelik her türlü maddi imkan sağlayacaklarını belirten bir cevap mektubunu da beraberinde getirmişti adamlar. İşte o gün tarih 12 Mart 1959’u gösteriyordu. Bu üç adam kolları sıvayıp projeyi gerçekleştirmek üzere, yer altında gizli bir barınakta çalışmaya başladılar. Çalışmaları oldukça eğlenceli ve yorucuydu. Bazen masada uyukluyorlar, bazen de yoğun bir çalışmanın ardından bira içerek, koltuklarda uyuya kalıyorlardı. Solunum hızı, kan basıncı, nabız hızı ve terlemeyi kaydederek, insanların yalan söyleyip söylemediğini ortaya çıkarmayı amaçlar. Yalan makinesi 1921’de Berkeley, California’da icat edildi. Berkeley polis memuru John Larson, daha sonra bir çizgi roman yazarı olacak ve Wonder Woman’ı yaratacak olan psikolog William Moulton Marston’ın öncülük ettiği sistolik kan basıncı testine dayanarak ilk makineyi yarattı. Marston, kan basıncı değişikliklerinin birinin yalan söyleyip söylemediğini gösterebileceğine inanıyordu. Ancak yalan makinesinin güvenilirliği, icat edildiği andan itibaren sorgulandı. 1923’te, Amerika Birleşik Devletleri’nde, yalan makinesi yoluyla elde edilenler verilerin, bir kanıt olarak kabul edilmesi için “genel bir kabul” olması gerektiğine karar verildi. İcadının üzerinden doksan yıl geçmesine rağmen, yalan makinesi bilimsel, yasal veya siyasi topluluklar tarafından hala kabul görmemiştir. Zira bazen ciddi suçlarla yargılanan mahkumların yalan makinesini kandırdığı da gözlemlenmiştir. 2003 yılında Gary Ridgway, Seattle bölgesinde 49 kadını öldüren Green River Katili olduğunu itiraf etmişti. Ridgway, 1987’de bir yalan makinesi testini geçerken, masum olduğu ortaya çıkan başka bir adam onun yerine hüküm giymişti. Ridgway veya seri katil Ted Bundy gibi psikopatların, normal insanlardan daha düşük kaygı düzeylerine sahip oldukları için yalan makinesini kandırabildikleri iddia edildi, ancak bununla ilgili araştırmaların verdiği sonuçlar da bilim insanlarını net bir cevaba götürmedi. Son yıllarda ise yüz mimikleri, ses tonu, beyin aktiviteleri gibi noktalar incelenerek yalan söyleyenler tespit edilmeye çalışılmaktadır. Hatta başrolünde Tim Roth’un oynadığı Lie To Me dizisi, tamamen bunun üzerine kurgulanmış durumda.