Bir zamanlar sokaklarında yürüdüğümüz yerlerin o şehrin içindeki yaşanmışlığı ile var olduğunu biliriz. Taş kemerler, ahşap cumbalı evler, süslemeli camiler, hanlar… Her biri, o dönemin ruhunu anlatan birer sanat eseri gibiydi. Bugün ise aynı sokaklarda yürüdüğümüzde beton bloklar, cam cepheli hepsi benzer apartmanlar yan yana duruyor.
Eski mimari yapılar, yaşanmışlık taşır. Onlar sağlam ve uzun süre kullanılabilir yapılar yaparken, yaşanmışlık katılırken, insana huzur veriyor.
Günümüz yapılarında sanata dair iz bile bulunmuyor. O yapılarda hissizlik beni benden alıyor. Ruhsuzlar, bir kimlikleri yok. Diğerleri gibi değiller.
Eski yapılarda insanın ruhuna dokunan o his vardı. Avlularında bir nar ağacı olurdu, su akardı, güneş ışığı odalara süzülürdü. Bugün ise dev cam binaların arasında nefes almak zor. Güneş ışığı bile ‘Buraya uğramasam mı?’ diye düşünüyor.
Cumbalı evleri özledik, belki de o antik dünyanın içinde kaybolmak vardı. Onları koruyamadık… Üzülüyorum.