Antalya başta olmak üzere Türkiye’nin birçok ilçesinden susuzluk haberleri ardı ardına gelemeye devam ediyor.
Biz insanlar bu susuzluğu neden yaşıyoruz? Cevabı çok basit. Biz kendi kendimize su kaynaklarını yok ettikten sonra oturup ‘Vah vahlanıyoruz.’ Bu yaşadıklarımızı hak ettik. Tabi bundan ders almayıp yaptığımız hatalara devam ediyoruz. Son olarak gelen susuzluk haberi gerçekten çok ürkütücü. Aydın ve Ege Bölgesi tarım arazilerinin en büyük su kaynağı olan, sadece su değil üreticilerin de ümidini taşıyan Büyük Menderes Nehri'nin gelecekte ciddi kuraklıklarla karşı karşıya. Yaşar Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Başkanı Doç. Dr. Mir Jafar Sadegh Safari, bakın olayı nasıl anlatıyor:
"Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz havzaları, Türkiye'nin batısında yer alan ve Ege Bölgesi olarak bilinen önemli tarımsal ve endüstriyel alanları kapsar. Araştırmamızın çalışma alanı buralar oldu. Bu havzalar, Türkiye'nin yüzey alanının önemli bir kısmını kaplamakta ve iklim değişikliğine karşı savunmasızdır. Çalışmada, dört farklı Genel Dolaşım Modeli (GCM) ve iki emisyon senaryosu kullanılarak, 2099 yıllına kadar kuraklık projeksiyonları oluşturuldu. 2100 yılına kadar sırasıyla 250, 220 ve 220 kurak ay yaşanacak. Bu, bölgenin uzun ve şiddetli kuraklıklarla karşı karşıya kalacağını göstermektedir. Daha iyimser bir senaryoda da, bölgedeki birçok istasyon için 150'den fazla kurak ay yaşanacak. Ayrıca araştırma, Ege Bölgesi'ndeki kuraklık dağılımının coğrafi olarak da değişkenlik göstereceğini ortaya koymaktadır. Örneğin, Büyük Menderes Havzası yüksek rakımlı alanları içermesine rağmen, bu bölgeler bile gelecekte ciddi kuraklıklarla karşı karşıya kalacak. Küçük Menderes Havzası, kıyıya yakın bir bölge olsa da, uzun kurak dönemler yaşayacak. Hem yüksek hem de alçak rakımlı alanları içeren Gediz Havzası'nda da ciddi kuraklık riskleri söz konusu. Artan kuraklık riski bazı önlemleri de gerekli kılıyor. Bölgedeki su yönetimi ve tarımsal planlama stratejilerinin, bu riskleri minimize edecek şekilde yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Araştırma sonucunda elde edilen bu bulguların karar vericiler ve ilgili kuruluşlar tarafından kullanılarak, bölgenin sürdürülebilir kalkınmasına katkı sağlayabileceğini düşünüyorum. Araştırma ayrıca, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin yerel düzeyde ciddi sonuçlar doğurabileceğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Küresel ısınma ve sera gazı salınımlarının azaltılması yönünde daha güçlü ve etkin önlemlerin alınması gerektiği açıktır. Ege Bölgesi gibi iklim değişikliğine karşı savunmasız bölgelerde, adaptasyon ve mitigasyon (zararı hafifletme) stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulanması hayati önem taşımaktadır. Bu önemli çalışma, Ege Bölgesi'nin gelecekteki kuraklık risklerini anlamak ve yönetmek için kritik bilgiler sunmakta ve daha geniş bir iklim değişikliği ile mücadele çabalarının parçası olarak değerlendirilmektedir.”