Düşünün bir kere ya Adem ve Havva Aden bahçesinde kalmaya devam etseydi yaşam nasıl olurdu?

Hani bazen sabah çay ya da kahvemizi içerken birden aklınıza deli sorular gelir ya, bu da onlardan biri. Cennette kalıp, o yasak meyveyi yememeye devam etselerdi, bugün olur muydu acaba?

Gelin bir hayal edelim,  Adem ve Havva, Tanrı’nın koyduğu kurallarına sıkı sıkıya bağlık kalıyor. Yasak meyveye bakmıyor, cennetin bahçelerinde dolanıyorlar. Sonsuz bir huzur içinde yaşıyorlar. Şöyle ona dertleneyim buna dertleneyim derdi yok… Tüm dertlerini bir kenara bırakıp sıkıntı olmadan yaşayamayacağı gerçeğini bir kenarda tutarsak bu sonsuz huzurun tatmin edici olup olmadığını sorgulamak gerekiyor.

Peki, o zaman dünya olur muydu? Olsaydı nasıl olurdu? Düşününce tek yanıt, hiç var olmazdı olurdu da dinozorlar olurdu sanırım. Sanat, bilim, din birçok şey olmazdı. Dünya öyküsü hiç var olmazdı.

Ama belki de insanın yaradılışından gelen merak duygusu er ya da geç çıkacak yine de o meyveye gideceklerdi. Yemeyecekleri ise bir şeyler bizi başka bir maceraya iter miydi? Bu sorunun yanıtı insanın doğasında bulunuyor.

Orada bulundukları süre boyunca iyiyi ya da kötüyü ayırt edebilmek tercih yapabilmek, yanılıp yeniden başlayabilmek… Bunların hepsi, yaşamı büyülü ve karmaşık kılan unsurlar değil mi? Bahsedilen cennetin öyküsü bize şunu hatırlatıyor aslında, hatalarımızda ve zorluklarımız olmadan, öğrenmek ve büyümek mümkün değil. Adem ile Havva orada kalsaydı, belki sonsuz bir huzur içinde ama ruhsal olarak durağan bir yaşam sürerlerdi.

İşte bu yüzden, belki de o yasak meyveye el uzatılmış olmasından pişman olmak yerine, bunun ne anlama geldiğini düşünmek daha iyi olur. Adem ve Havva cennette kalsaydı, biz kim olurduk, ne olurduk, nasıl hissederdik? Belki de en iyisi, sabah kahvenizi yudumlarken bu soruyu biraz da kendi yaşamınız üzerinden düşünmek… Çünkü hepimizin yasak meyveleri var, değil mi?