Atatürk’ün 1930’da Antalya ziyareti sırasında ‘Hiç şüphesiz ki Antalya, dünyanın en güzel yeridir’ dediği iddia edilir.
Bu konuyu teyit eden net bir kaynak bulamasam da; kent girişinde büyük Atatürk maskının yanında ve konakladığı evde bu ifadelerin yazılı olduğunu hepimiz biliyoruz. Tabi ki önemli olan bu güzelliği koruyup geliştirebilmemiz. Bir kentte yaşayan insanlar mutluysa ve kente aidiyet duygusu ile bağlıysa bunu başarmış sayılırız.
Gerçekten de Antalya birçok bakımdan diğer kentlerimizden ayrışıyor. Kent estetiği, temiz havası, yeşil alanları, ormanları, kentle iç içe kırsal yaşamı, iklimi, kent merkezinde plajları, yer altı ve yer üstü kaynakları, aydınlık insanlarıyla parlayan bir yıldız gibi. Tarımda ürün çeşitliliği, turizmde kültür, tarih, inanç, sağlık, deniz, kayak, rafting, doğa, yürüyüş rotaları, tırmanış, dalış, mağaracılık gibi birçok başlıkta büyük bir potansiyel taşıyor. Sayıları 2000’in üstünde konaklama tesisleriyle ülkemizin tartışmasız lideri. En uzun sahil, en fazla orman burada. Neredeyse tüm yıl boyunca denizden ve güneşten yararlanılabiliyor.
Antalya global bir markadır ve cazibe merkezi olarak iç ve dış göçlerle hızla büyüyor.
Bütün bu zenginliklere rağmen 2015 yılında Rusya ile aramızdaki uçak düşürme krizinde turizmin ve tarımsal ihracatın sekteye uğradığını gördük. O dönemde Antalya’nın turizme ve tarıma mahkum bir kent olduğu konuşulmuş ve tartışılmıştı. Bu değerlendirmelerin büyük oranda doğru olduğunu itiraf edelim.
Önümüzdeki dönemde fabrikalar, organize sanayi bölgeleri, oteller ve seralar istihdam için yetersiz kalacaktır. Zaten ağır sanayi yok denecek düzeyde. Antalya’nın olanaklarıyla Antalyalıya bakacak yeni iş alanları yaratılmalı ve bunun için Acil Eylem Planları hazırlanıp uygulamaya konulmalı.
Peki, neler yapılabilir?
1) Ağır sanayiden uzak durmalıyız.
2) Antalya’nın imajına ve algılanış biçimine uygun yeni yaşam trendleri yönünde ilerlemeliyiz. Almanya, İsviçre, Kanada, Japonya, El Salvador, Singapur, Hong Kong, Dubai, ABD, Çin gibi merkezler (Blockchain-Web3-Yapay Zeka ) ve bağlı yüksek teknoloji trendlerinin öncülerini -özellikle de Kripto Endüstrisi bileşenlerini- kendilerine çekmek için ciddi mücadele halindeler. Her türlü kolaylığı sağlayıp destekler veriyorlar. Dijitalleşme eğilimleri konusunda Antalya bunların çoğundan daha avantajlı konumda. Bu sektöre alan yaratmalıyız. Gerekirse yeni bir Silikon Vadisi oluşturup, hepsini Antalya’ya davet etmeliyiz. Hem Antalya’ya hem de ülkemize büyük bir katma değer sağlamış oluruz.
3) Değerli taşlar ve madenlerin ticaretinin yapıldığı yüksek güvenlikli devasa tesisler oluşturup global bir merkez haline gelmek kentimize uygun ve akıllıca bir adım olabilir.
4) 60 yıllık Altın Portakal Film Festivalimizin popülaritesinden rahatsız olan sanat ve sanatçı düşmanlarının yol açtığı olumsuzluğa en güzel yanıt Antalya’yı Sinema sektörü için yeni bir merkez, dev bir film platosu haline getirmek olur.
Antalya’nın Film/Sinema sektörü için biçilmiş kaftan olduğunu kim inkar edebilir?
Örneğin Gökdere Vadisi’nde devasa Film stüdyoları kurulabilir. Kalıcı ve geçici olarak buraya film şirketleri gelir, filmlerini çeker, kentimizin güzelliklerini tüm dünya tekrar tekrar görmüş olur. Bu arada Sinema/Film sektörüne dahil onlarca meslek grubunda ve tedarikçi yan iş kollarında büyük oranda istihdam yaratılmış olur. Yapım Pazarı, Dağıtım Pazarı ve Gösterim Pazarında bulunan firmalar kentimize yöneleceklerdir. Binlerce insana yeni iş olanakları yaratılmış olacaktır.
Antalya kentinin yerel yönetimlerinin, meslek kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşlarının böyle adımları destekleyecek öngörüye ve okumaya sahip olduklarını düşünüyorum.
İstenirse bu liste uzayıp gider. Önemli olan eğilimleri (trendleri) önceden görüp en başında yakalayabilmektir. Büyükşehir ve tüm ilçelerin görevdeki başkanlarına ve yine önümüzdeki seçimlerde seçilecek yeni başkanlara sesleniyorum. Bu maddeleri programınıza eklemeli ve uygulamalısınız. Antalya’nın zaman kaybetmeye tahammülü yok. Lütfen gerekeni yapın. Sağlıcakla…