Antalya, güneşiyle, deniziyle, tarihiyle büyüleyici bir şehir. Gelin görün ki artık büyüleyen sadece bunlar değil…

Trafik de insanı hipnotize ediyor, ama sinirden! Sabah işe gitmek ya da akşam eve dönmek bir zamanlar "eve varmadan gün batımını izlemek" gibi keyifli bir aktiviteyken, şimdi "kırmızı ışık senfonisi" ve "korna orkestrası" eşliğinde bir sabır testi haline geldi. Bunu her gün yaşıyoruz...

Özellikle yaz aylarında Antalya'nın yolları, plajlardan daha kalabalık! Nüfus artışı, göç, denetimsiz yapılaşma, plansız yol projeleri derken şehir adeta bir trafik dolambaca dönüştü. Şu an şehir içinde yol almak, çözülmesi imkânsız bir bulmacayı çözmeye benziyor…

"Acaba hangi ara sokaktan geçersem 15 dakika kazançlı çıkarım?" diye hesap yaparken, tam gaz girdiğiniz yolun ortasında bir kazı çalışmasıyla karşılaşmanız işten bile değil.

Toplu taşıma mı? O da ayrı bir macera. Belediye otobüsleri, otobüs olmaktan çıkıp sardalye konservesine dönüşmüş durumda. Bir de üstüne üstlük, "durakta dolu gelen otobüse binmeyi başarabilme sanatı" diye bir yetenek geliştirmek gerekiyor. Her ihtimale karşı şehir içi ulaşımda yanınızda su ve atıştırmalık taşımakta fayda var!

Peki, çözümler? Bunu yetkililere sorduğunuzda, her seferinde farklı bir proje duyuyorsunuz. "Şu yolda genişletme çalışması yapılıyor", "Bu kavşak akıllı sistemle yönetilecek" gibi vaatler havada uçuşuyor.

Her genişletilen yol birkaç yıl içinde yeniden tıkanıyor çünkü şehir planlaması, göç hızı ve araç sayısındaki artışı hesaba katmaktan aciz. Kendi içinde büyüyen ama ulaşımı küçülen bir şehirde yaşıyoruz.

Antalya'nın bu trafik keşmekeşi, sadece yollardaki araçları değil, insanların sabrını da sıkıştırıyor. Şehirde yaşam kalitesini artırmak için ulaşımın akıllıca planlanması, toplu taşımaya ciddi yatırımlar yapılması şart. Yoksa Antalya'nın en güzel manzarası artık sadece arabaların arasında sıkışıp kalan, çaresizce ilerlemeye çalışan insan yığınları olacak!

Sabır diliyorum hepimize bu konuda…