Antalya... Masmavi denizi, tarihi zenginliği ve eşsiz doğasıyla dünyanın göz bebeği.
Ama gelin görün ki bu şehrin gelişimi tam anlamıyla bir şehir planlama faciasına dönüştü. Sahillerden dağlara kadar düzensiz bir betonlaşma, keşmekeş bir trafik, alt yapı eksiklikleri... Adeta güzelliğiyle göz kamaştıran ama içinden çıkılmaz bir dolambaca dönüşen bir kent!
Bir şehir düşünün, turizmin başkenti olacak ama yürünecek düzgün kaldırımları yok. Bir şehir düşünün, milyonlarca turist ağırlayacak ama otoparkı, trafik düzeni, toplu taşıma sistemi tam bir bilmece. Antalya'nın bugün geldiği noktaya bakınca sormadan edemiyoruz: Bu kadar güzel bir yer nasıl bu kadar düzensiz bir hale geldi?
Öncelikle Antalya'nın en büyük sorunu plansız büyümesi. 1980'lerden itibaren kontrolsüz göç aldı, turizm patladı, inşaat sektörü hız kazandı ama kimse 'Bu şehir nasıl büyümeli?' diye düşünmedi. Sonuç? Birbiriyle alakasız, yamalı bohça gibi bir şehir!
Her yere yapılan yazlıklar, apartmanlar, tatil köyleri, AVM'ler... Hepsi para kazandırmak için yapıldı ama şehirde yaşanabilirlik düşünülmedi. Yeşil alanlar hızla beton yığınına dönüştü. Eski mahallelerin ruhu kayboldu, yerine ruhsuz, gri yapılar geldi. Çarpık kentleşme dedikleri tam da bu işte!
Antalya'nın en büyük çıkmazlarından biri de ulaşım. Bir şehirde ulaşımın rahat olması gerekirken, bizde tam tersi. Belediye otobüsleri tıklım tıklım, yollar dar, trafik keşmekeş. Yeni bir yol açılıyor, hemen yanına yeni bir bina dikiliyor. 'Nefes alacak bir alan bırakalım' diyen yok!
Altyapı mı? Yağmur yağdığı anda şehir göle dönüyor, kanalizasyon sistemi yıllardır güncellenmiyor. Elektrik ve su kesintileri hâlâ büyük bir problem. Koca şehir milyonlarca insana yetmeye çalışıyor ama altyapı, 30 yıl önceki Antalya için planlanmış gibi!
Peki, diyelim ki Antalya'yı baştan kuruyoruz... Ne yapardık? Öncelikle, sahil şeridinden başlayarak kent merkezini yeniden düzenlerdik. Binalar belirli bir yükseklik sınırına sahip olur, tarihi dokuyu koruyarak modernleşme sağlanırdı.
Ulaşım baştan ele alınır, raylı sistemler güçlendirilir, bisiklet yolları genişletilir, trafik yükü azaltılırdı. Toplu taşımayı cazip hale getirerek herkesin arabaya bağımlı yaşamasının önüne geçilirdi.
Yeşil alanları artırır, parkları çoğaltır, her mahallede nefes alınacak sosyal alanlar oluştururduk. Plansız yapılaşmaya kesinlikle izin vermez, doğayı koruma adına çok daha sıkı kurallar koyardık.
Bir şehrin ruhu planlamadan gelir. Bugün Antalya'nın yaşadığı kargaşa, yılların ihmalinin sonucu. Eğer bu kenti cennet gibi koruyabilseydik, şimdi bu kadar şikâyet etmezdik. Yine de geç değil, belki bundan sonrası için daha akıllıca hareket edebiliriz…