Merhaba, Garip geçen bir kış dönemi ardından, gelmeye çalışan ama bir türlü gelemeyen baharın müjdecileri ise çoktan geldi… doğa uyandı, insan elinin dokunamadığı her yer çiçek açtı!

Evden, Antalya merkeze uzanan kısa yolculuğumda uyanan doğanın çiçekleriyle yürüyorum. Papatyalar tüm güzellikleriyle biz buradayız diyorlar… Ebegümeci mor çiçeklerini açmış bir sanat harikası… Çok insanın belki farkına varmadığı karahindiba bütün parkları sarmış durumda. Sarı ve güneş gibi parlıyor çimenlerin arasından.

Forsityalar dallardan sarkıyor, tıpkı mimozalar gibi… Ve Mark Antalya yolu üzerinde Erguvan ağacı… inanın yazarken bile o güzelim çiçeklerin kokusunu içime çekiyorum.

Hepimiz birbirinden farklı sıkıntılarla yaşarken hayatı, çiçeklerin dünyası unutturuyor her şeyi. O kadar güzeller ki en büyük sanatçı doğanın ellerinden, itinayla üretilmişler.

Ve ilerde bir gelincik, arkasındaki inşaata rağmen orada var olmaya devam ediyor tüm kırmızılığıyla. Ama en çok sarıçiçekler var yürüdüğüm yolda. Sarının birçok tonu ve narinliğiyle…

Kentsel dönüşümün duraklarından Balbey’de sokak aralarında gezmeyi çok seviyorum.  Belki haftada bir kez kendimi Balbey sokaklarında buluyorum. Kaybolmaya yüz tutan mimari sokakların hüznüyle buluşuyor, çiçeklerin kokusu ve görselliği birbirine karışıyor. Ve sanki hüzün dağılıyor bir kedinin sana sürtünmesiyle…

Bahar, çiçek ve kediler. Bu muhteşem üçlü insana yaşama sevinci veriyor. Toprak ananın canlanmasıyla birlikte renklenen doğanın yanı sıra insanda değişiyor. Kış aylarının hüznünden güneşe uyanan insan umutla bakıyor yarına. Güneşin verimi insana enerji veriyor…

Balbey’de bir akşam üstü, kısa süre sonra yıkılacak olan evlerin arasından gezerken gördüm sarmanı. Evin annesi yemek yapıyor, sokağa bakan kapı sonuna kadar açık. Ama sarman o kadar terbiyeli ki, kapıdan sokağa yayılan yemek kokusuna rağmen kapıdan sesleniyor evin sahibine “miyavvvvv bana da yemek verirsin değil mi? Miyavvvv “inanın böyle masum…

O anı sadece fotoğraflıyorum. Ama an, gözlerimin önünde… Bir diğer kedi anne adayı, elimde ki torbada ona ait bir şey olması gerektiğini düşünerek çiçeklerin arasından hoplaya zıplaya, peşimden geliyor. Yolun tam ortasında bir çocuk bisikleti… yoldan araba geçmediği belli. Rengarenk bisikletin ardında eski duvarı renklendiren çamaşırlar. Hepsi ayrı telden asılmış gibi görünse de müthiş bir bütünlük sergiliyorlar.

Yanmış bir evin yanından geçerken gördüm, yangına rağmen yeşil kalmış duvarı ve odanın ortasında duran koltuğu… Sarı koltuk yangından zaferle çıkmış gibi duruyordu yanmış tahtaların arasında. Bana yanmış pencere anlattı bu yangının izlerini. Artık kapıya ihtiyacı olmayan o güzelim evin dibinde sarı papatyalar… ve ardımda anne adayı kedi.

Birçok fotoğrafla döndüm yine eve. Balbey arşivime yenilerini ekledim hüzünle. O güzel yollar, evler çok yakında başka bir şeye dönüşecek. Birilerinin modernizm dediği benimse nefret ettiğim şeye… Duvarlarında farklı resimleriyle, çiçekleriyle, kedileriyle, yıkılmaya yüz tutmuş evleriyle seviyorum BALBEY sokaklarını.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve Sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…

Sevda Kesim