Merhaba, Açık hava tımarhanesinde gün geçmiyor ki olaylar üst üste gelmesin. Ve hatta saniyeler desek daha iyi olur sanırım.

Ölümler, yalanlar, intiharlar, düşünceler, cinnet ve derken iki yüzlülük almış başını gidiyor ne yazık ki. Küçük mavi küre üzerinde taşıdıklarından haberdar, sessizce izliyor kötü sonu. Çünkü günümüz Goebbels’leri iş başında…

Etrafınıza şöyle bir bakın lütfen. Konuşmadan sadece seyredin. Kaç kişi gerçekten kendisi olabiliyor! Olmayan şeye gülenler, kendini dünyanın merkezi zannedenler ve kolaylıkla karşısındakini yalanlarıyla kandıranlar.

Dünya tarihinin tanıdığı belki en büyük diktatörlerden biri olan Hitler’in sağ kolu Joseph Goebbels’i sanırım çoğunuz tanırsınız. Kendileri Hitler döneminde iz bıraktığı kadar günümüzde hala epey takipçisi olan biri. Şöyle bir yaşadıklarınıza bakın ne dediğimi hemen anlayacaksınız. Kendisinin özlü sözlerinden birisini tüm dünya günümüzde de yaşamıyor mu sizce “Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa, yalana devam edin”…

Aslında işin özü bu kadar basit. Hayattan zevk almadan yaşayan, işçi karıncalar gibi sadece para kazanmak için uğraşan, bir avuç insanın doyumsuzluğu yüzünden sürekli acı çeken toplumlar. Televizyondaki saçma programlardan kurtulup, yüzünüzü Afrika ülkelerinin belgesellerine çevirdiğinizde gördüğünüz manzara karşısında siz insanlığınızdan utanırken, diğerleri yalanlarını söylemeye, yok etmeye, sömürgeye devam ediyor. Kimi din kavramını kullanırken kimi siyasete alet ederek yok ediyor, ona inanan halkların yaşam haklarını.

Ot ölür, demir paslanır, yalan ruhu çürütür demiş şair dizelerinin arasında… Otun öldüğünü, demirin paslandığını bilen insan, yalanın ruhunu çürüttüğüne inansa, bu kadar kolay yalan söyleyebilir miydi ? Günümüzde, söylenen yalanlara mutlaka birinin inanacağını savunan Goebbels, sonuna kadar haklı değil mi? Peki biz bu yalanların arasında neredeyiz, ne kadar farkındayız ve ne yapıyoruz. Cevap çok basit HİÇ! Herkes biliyor, susuyor ve seyrediyor. Aslında herkes en kötü olayların ortak suçlusu.

Küçücük ölü bedeniyle, kendi köyünün yalanlarını bir fener gibi ortaya çıkarmaya çalışan Narin’i hatırlayın. Bir çocuğun yaşam hakkını elinden almaları yetmiyormuş gibi susmaya devam eden koca bir köy ve yalan söyleyen aile büyükleri. Yalanın insan ruhunu nasıl çürüttüğünün en büyük göstergesi değiller mi?

Kelimeleri kötü kullanan ve yazım yeteneği olmayan bir yazarla, görselliği olmayan ve resimlerini sergilemeye çalışan bir ressamı düşünün. Etrafındaki insanlar tarafından alkışlanan bu kişiler asla doğru yazımı ve doğru eseri ne yazık ki bulamayacaklar. Çünkü yalandan alkışlar kişinin yerinde saymasına neden olacak ve ilerlemesine izin vermeyecektir. Yalanın alkış gücü onu kıskacına almıştır bile.

Uzun zaman önce ekonomik gücü olan ama ne yazık ki ana dili Türkçeyi bile düzgün konuşamayan bir beyefendinin kitabını edinmiştim. Bana birkaç defa kitabını okuyup okuyamadığımı sorduğunda yoğun olduğum için henüz başlayamadığımı, kitabı okuduğumda kendisine bilgi vereceğimi ve üzerinde konuşabileceğimizi söyledim. Kendince bana kızarak neden hala okuyamadığımı sorgularken instagram hesabını açarak bak beni kaç kişi takip ediyor, bunların hepsi okudu dedi. Gerçekten binlerce takipçisi vardı ama sosyal medyayla arasının rakamlar dışında iyi olmadığı her halinden belliydi. Binlerce insanın bu beyefendinin kitabını okuduğuna inanmayı çok isterdim ama parayla alınmış insanlardan bunu beklemenin saçma olduğunu mesleğim gereği bildiğim için doğal olarak güldüm. 100 beğeni ve binlerce takipçi. Buna sizde gülmelisiniz bence çünkü parasal gücün verdiği ekonomik yalanlara da dikkat etmek gerekiyor. Sonrasında bu oldukça sahte okurlu kitabı okumaya çalıştım ama verdiğim paraya, kağıda, ağaca acıdım. Örneğini verdiğim bu gibi zengin yalancılara da yayınevleri kapılarını açıyor, kitap dünyasının kirlenmesine neden oluyorlar. Her şeyin para olmaması gerektiğine, yetenekli insanların yok olmasına izin verilmemesi gerekliliğine inanıyorum. Yalanın parasal gücü ne yazık ki 21. Yüzyılın olmazsa olmazı gibi görünse de bu kavramı yok etmek aklı başında insanların görevi diye düşünüyorum.

Ekrandan aklımızla alay edercesine söylenen yalanları düşünün. Yalan günümüz dünyasının vazgeçilmez bir parçası olarak hepimizin hayatını yok etmeye devam ediyor. Ve ne yazık ki bu çığ gibi büyüyerek insanlığı uçuruma götürüyor. Küçük mavi küre, üzerinde muhteşem bir hayat sunduğu insanların kötü kullanımıyla yalancılar besliyor.

Aman canım sende, yalandan kim ölmüş dediğinizi duyar gibiyim. Keşke gerçekten yalandan ölseydi insanlar. Dünya tertemiz bir yer olurdu bence. Çünkü daha dün arkasından konuştuğu, çekiştirdiği, hatta alay ettiği insanlarla yan yana duran insanlar gördüm ve inanın görmeye devam ediyorum. Yaşları kocaman, akılları küçücük olan, yalanlarıyla etraflarını zehirleyenleri gördüm. Yalandan gülenleri ve arkasını dönüp alay edenleri seyrettim. Ve dünyanın geldiği bu noktadan utanarak yazdım bütün bu kelimeleri.

Açık hava tımarhanesinde sıradan bir gündeyiz ama yaşadıklarımız sıra dışı. Umarım her biriniz yalansız bir dünyada mutlu, keyifli huzurlu yaşarsınız. Ve tek sıradanlığınız gülen yüzünüz olur. Ekonomik, siyasi, dini, arkadaş ve aile içi yalanlara maruz kalmadan keyifle yaşamanız dileğiyle.

Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle.