Merhaba,
Son zamanlarda üst üste gelen olayların bende bıraktığı kafa karışıklığı ile inanın cümleye nereden başlayacağımı bilemiyorum. Bir açık hava tımarhanesinde yaşamak zorunda bırakılmış, çözüm bulmak için çırpınan ama sistem yüzünden bırakın çözüm şansını, bir karmaşa içinde yaşamaya bırakılan bireylerden biriyim. Aklıma sahip çıkmak için elimden geleni yaptığım ama bunu ne zamana kadar başaracağımı bilmediğim tarihsiz, uçsuz bucaksız zamanlardayım. Neler oluyor farkında mısınız? Koca bir toplum çürüdü de biz yığınlar ortaya dökülürken mi farkına vardık? Sahi ne oldu ülkemin güzel yürekli insanlarına, misafirperver Anadolu insanına ne oldu?
Akıl sağlımı izlemediğim televizyona borçlu olduğumu söyler bununla kendimi kandırırdım ama küçük Narin’e ne olduğunu öğrenmek için haber izlemeye başladığımda oldu ne olduysa. Bir cinayet belgeseli izledim ve hala izlemeye devam ediyorum. Küçücük bir çocuğu ucunda ne olursa olsun öldürebilmek. Aslında sıklıkla söylediğim ama etrafımdaki insanların bana şaşkınlıkla baktığı bir sözü tekrarlayacağım. Hayvanı öldüren insanı kolaylıkla öldürür, hayvanı kesen insanı da keser, hayvana eziyet eden insana da eziyet eder ve daha da kötüsü hayvanı yiyen insanı da yer. Tarihte savaşlarda, salgın dönemlerinde ve kıtlık zamanlarında yapılan bu zulümler yaşadığımız yüzyılda bitti mi sanıyorsunuz. Tam aksine teknolojinin gelişimiyle daha da farklı şekillerde devam ediyor kötülük…
Küçük Narin hayata veda edip dünyadan, aramızdan ayrılsa da onun küçük bedenine zarar verenler onun konuşmasını engelleyemediler. Narin bir fener gibi o kötülük kokan, altından daha kim bilir neler çıkacağını bilemediğimiz o köyün tüm sırlarını ortaya çıkarmaya devam ediyor ve çıkaracak. Tabii sistem izin verirse. Ben bile ekran karşısında izlerken aile yakınlarının aramalarda ne işi var diye düşünürken katil zanlısına izin verenlerden tutunda minicik köyde bırakın bir çocuğun cansız bedenini, bir battaniyeyi bulamayan bu insanlara ne demeli bilmiyorum. Küçücük masum çocukların bedenlerine zarar veren bu canilere öyle bir ceza verilmeli ki bir başka hasta ruhlu böyle bir durumda korkmalı, yapamamalı. İnandıkları Allahtan korkmadıkları belli olan bu hasta ruhlara cevabı ADALET ve HUKUK vermeli, hem de acilen!
Olaylar bu şekilde akıp giderken bizim açık hava tımarhanesinde iki yaşında bir bebeğe zarar verenlerden, torununu balkondan aşağıya atan babaanneye uzanan bir cinnet durumu içindeyiz. Ve bütün bilgilerimizi çaldırıp elimizden bir şey gelmedi diye süt dökmüş kedi misali bize bakan bir “BAKAN” ile yaşıyoruz. Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyen genç teğmenlerimize soruşturma vs derken bu akıl tutulması içinde yaşamaya çalışıyoruz. Ve baş suçlu “DIŞ GÜÇLER” kapının ağzında oturmuş her olaydan sorumlu, keyfinden dört köşe oturuyor orada, yeni olaylara konuk olmayı bekliyor. Biz bu dış güçlerden ne çektik değil mi?
Dilruba sadece düşüncesini söylediği için hapishaneye alınırken, başında dolarlı bigudilerle Türk halkıyla alay eden o kadın ve kocası dışarıda mutlu mesut yaşarken bize sürekli bir avuç insan muamelesi yapılırken, asıl her şeyden sorumlu bir avuç insan tepkimizi ölçüyor. Kurbağa deneyini bilir misiniz? Bir kurbağayı kaynayan suya koyarsanız zıplayarak kabın içinden çıkacaktır. Ama onu ılık suyun içine koyar ve suyu yavaş yavaş ısırtırsanız suyun içinde sakin sakin oturup, su ısındıkça rahatlayacak ve uyuşukluk haline geçecektir. Kısaca sıcak banyo yapan insan gibi… Şu an hepimizin durumu bu sanırım. Çekirdekler alındı, çay ocakta, kapı kitlendi, kimseyle muhatap olmadan televizyon açıldı ve vah vah vah sesleri arasında ülkemizin cinnetini izliyoruz. Evet SİZ izlemeye devam edin. Çünkü çıldırma sırası size geldiğinde kimse size de yardım etmeyecek. O da çayını demleyerek izleyecek senin yok oluşunu…
Problemleri halının altına süpürüp görmezden gelme oyununa son vererek ülkemizin yeniden öz ayarlarına dönmesi için ne yapılabilirin konuşulması gerektiği zamanlardayız. Bu toplumsal çıldırma ve çürümenin sonu çok kötü yerlere doğru giderken bizi kurtaracak yegane şey EĞİTİM. Eğitim konusunda fabrika ayarlarımıza geri dönmemiz gerekiyor. Ve herkesin evinde hiç susmayan televizyonların eski yayın akışına geri dönerek aklı başında yapımların, bilim programlarının ve tartışmaların düzeyli bir şekilde yapılmasına ihtiyacımız var. Ekranlarda ağzı hurafelerle dolu ne olduğu belirsiz insanların cahil bırakılmış toplumun kafasını karıştırmasına izin verilmemeli artık.
Açık hava tımarhanesinde sıradan bir gün ikinci bölümü dünya yalanlarıyla devam edecek…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle…