Merhaba, Çocukluğuma dönüp baktığımda sıklıkla ağzı hurafelerle dolu teyzeler geliyor aklıma.
Okul tatilini geçirmek için annemin kardeşlerinin yanına gider, köy havasında mutlu olmak isterdim ama hurafeler eşliğinde. Onları anımsayınca köyde geçirdiğim günlerin cehennem yanının farkına vardım. Neden mi?
Köyde gece sakız çiğner gülüşürdük arkadaşlarla, ama gülmeye düşman kadınlar gece sakız çiğnenmez “ ölü eti çiğniyorsunuz “ sözünden girip, gece gülersek şeytan geleceğini söylerlerdi. Şeytan cehennem kapısında dünyada kötülük yapanları bekliyor ya, demek gülmek kötülüktü… Durun bitmedi sakız ne ki gece tırnak keserdik “ ölü eti kesiyorsun “derlerdi. Zavallı ölüler, öldüklerine mi yansınlar her hurafenin ucunda olduklarına mı bilemedim. Ayrıca benim gibiler o teyzelere göre hep cehennemlikti. Neydi bu cehennem, ne yapmıştı bu insanlara da ağızlarını açıp kapayıp sürekli cehennem diyorlardı tıpkı barış istemeyenlerin sürekli savaştan bahsetmesi gibi.
Cehennem Türkçe sözlükte, dini inanışa göre dünyada günah işleyenlerin öldükten sonra ceza görecekleri yer ve ikincil anlamıyla çok sıkıntılı yer olarak almakta. Dini inanışı olmayan insanların cennet ve cehennem kavramlarına sığınmadan vicdanıyla hareket ettiğini bilen biri olarak orta doğuyu cehenneme çeviren hurafecileri çok merak ediyorum. İnanan insanların coğrafyası kan içinde, barışa hasret yaşıyorlar. Ve kimileri de buna özlem duyarak yaşadığı ülkeyi aynı cehennem çukuruna sürüklemek istiyor. Cehennem savaş değil mi? Gülen insanın cehennemle ne alakası olabilir. Ama gelin bunu beyninin içi örümcek bağlamış, asla okumayan, kulaktan dolma bilgilerle konuşan koca bir insan sürüsüne anlatın. Sürü diyorum çünkü eğitimli insan topluluktur.
Çok sıcak, kırmızı cehennemle eşleşen sözcükler olsa da bu kelimeler kuzeyde soğuk ve kar beyazına dönüşüyor. Yani cehennemin renkleri yaşanan coğrafyaya göre değişiklik gösteriyor. İnanın biraz araştırdığınızda çok şeyin zamana, ülkelerin sistemlerine göre değişiklik gösterdiğini kendi gözlerinizle görüp, okuyup şaşıracaksınız.
Tarihten bugüne kalan tabletler insanlara ışık olmak için teker teker gün yüzüne çıkarken hala karanlıkta yaşamak isteyenleri bu yüzyılda anlamak gerçekten çok zor. Sizler için kısa bir cehennem bilgisi toparlamaya çalıştım. Dünyada neler olmuş neler, hangi medeniyet nasıl bir cehennem yaratmış şöyle bir gözden geçirelim birlikte.
Yaklaşık MÖ 4000-2000 yılları arasında Irak’ın güneyinde, güney Mezopotamya adı verilen bölgede yerleşik hayata geçen ve medeniyetin beşiği olarak bilinen bir uygarlık Sümerler. Sümer inancında ölüler tek bir yere gider ve buradan dönüş yoktur. KUR adı verilen bu dünyada tanrılar, yüceler ve tüm ölüler beraber yaşarlar. Ayrıca “Tanrılar bahçesi” olarak bilinen Dilmun adında bir yer daha vardır ve bu bahçeye, Kur’da süresini doldurmuş kişiler gidebilir. Ancak her ölünün ruhu mutlaka Kur’a gitmek zorundaydı ve Dilmun, çayırların ve meyve bahçelerinin alabildiğine uzandığı, Enki’nin (Sümer su ve bilgelik tanrısı) tatlı sularla bezediği son derece muhteşem bir yerdi. Kur’da zamanını dolduranlar buraya gelebilme hakkı kazanıyordu. Sümerlerden geriye kalan bu bilgi size tanıdık geldi mi bilmiyorum. Ben sadece meraklı biri olarak dünyanın bana bıraktığı bilgileri sizinle paylaşıyorum. Yani cehennemin korkuyla abartılmadığı, ölümlü insanın dünyaya vedasından sonra da mutlu olabileceği bir anlatım Sümer inancı.
Kelt inancında cehennem kavramı yok aslında sadece okyanusun çok derinlerinde ya da çok uzağında olan bir adayı cennet olarak tasvir etmişler ve iyi ruhların bu adaya gidebileceğini, kötü ruhların asla bu adaya ulaşamayacağına inanmışlar.
Eski Roma’da ölenler önce Orcus’a gider yargılanır, yargılanma sonrasında iyi insan olanlar bir bahçeye götürülür ve orada sonsuza kadar yaşarmış. Kötü insanlar ise Orcus’un karanlığında kemik ve hayalet olarak huzur bulamadan yaşar gidermiş. Kimse kimseyi ateşte yanacaksın diye korkutmazmış. Kişi kendi hayatının iyilik ve kötülüğünden sorumluymuş.
Germen mitolojisinde ölüler tanrısı Hell tarafından sorgulanan kişiler suçlu bulunursa Niflheimr adı verilen azap dolu yere gönderilirmiş. Germen’lerde savaşçı olmak büyük önem taşırken savaş dışında ölen suçsuzlar Hell bölgesinde yaşarmış. Savaş esnasında ölenler Valhalla’ya götürülür ve orada yaralarının durumuna göre gençleşip keyifle yaşarlarmış.
Norveç mitolojisinine göre ise cehennem buz gibi soğuk yer altı dünyası olup, oradaki tüm ırmaklar, donmuş durumda anlatılmakta.
Bir Türk olarak beni en çok ilgilendiren doğal olarak eski Türk inançları, Tin olarak bilinen ruhun ölümsüzlüğü ve maddi bedenin ölümü sonrası TİN’in sonsuzluk kavramı üzerine kurulması. İyi Tinler göklerin üzerinde Gök Tengri’ye yakın, aydınlık bir yer olan Uçmak’a giderek dünyadaki iyi halleri gibi orada yaşayacağına inanılırmış. Cehennem olarak anlatılan Tamuğ yer altındaydı ve dünyada kötülük yapanlar burada cezasını çekecekti. Ve Tamuğ’a gidenlerin dünya üzerinde yaşayan insanlara hastalık ve kötülük saldıklarına inanılırdı.
Efendim bol şeytanlı, bol ateşli ve korku dolu hurafelerle büyütülünce içinizdeki sizi siz yapan vicdana sarılıp kalıyorsunuz. Ve aslında iklimlerin insanların inanç sisteminde yarattığı farklılığı kolaylıkla görebiliyorsunuz. Buzlarla kaplı cehennem, hastalıklarla dolu yer altı ülkesi ve islama göre bazı hadislerde yer alan cehennem sıcaklığının bizim ateşimizden yetmiş kat daha sıcak olduğu ifadesi. Hatta google’da kaç derece olduğuna dair inanın net bilgi bile yazıyor. 445 dereceymiş. Ben googledan okuduklarımı sizlerle paylaşıyorum. Sanırım bir gidip gelen yok ki dereceyi insanlığa aktarsın. Yada var bize söylenmiyor…
Bana göre çocukluğumun hurafeci büyükleri korkuyla büyütüldükleri için kulaktan kulağa oyunu oynamaya devam ederek, öğrendiklerini çağlar boyunca yaşatmak derdindeydi. Bol şeytanlı anlatımlarına bir de cehennem ateşi eklediklerinde uyuyamadığım geceleri hiç unutmuyorum. İyi ki tarihten bugüne uzanan, toprağın altından tabletlerle gün ışığına çıkan bilgiler var, iyi ki bu dünyadan akıllı medeniyetler geçmiş, iyi ki hala vicdanlı insanlar var, iyi ki çocuklara gerçek sevgi verenler var. Bu coğrafyada hayvanlara, çocuklara ve çoğunlukla kadınlara uygulanan şiddetin zeminine bir bakın. Her yeri kapkara hurafeyle kaplanmış. Hadi ben aklımı öne alıp kurtuldum peki ya korkuyla yaşayan onlarca insanı ne yapacağız. İnanın durum çok vahim.
Küçücük mavi küreyi yaşanılır bir yerden yaşanmaz hale getirenler için umarım gerçekten cehennem vardır. Çünkü dünyanın bir yerinde çocuklar açlıktan ölüyor, doğum konrolü yapılmıyor, nüfus çoğaldı, toprak zehirlendi, hava her geçen gün değişime uğruyor, insanın yaşam alanı daraltıldı, her yer sorun ve hastalık!. Bunu cehenneme inanan insanlar yaptı ve yapmaya devam ediyorlar…
Savaş yerine sadece BARIŞ kelimesinin kullanıldığı, cehennem yerine sadece CENNET kelimesinin kullanıldığı, insanların gün yüzü görerek keyifle yaşadığı bir dünyada huzurla nefes alabilmek dileğiyle…
Her değişime ayak uyduran doğanın bilgeliği ve sanatın ışığında yeniden görüşene dek sağlıkla ve sevgiyle