Bir zamanlar Akdeniz’in güneşine ve rüzgârına meydan okuyan ihtişamlı Perge, bugün sessizce uzanan bir taş yığını gibi görünebilir ama her taşında, her sütununda bir öykü var…

Ve bu öykü, yalnızca geçmişe ait değil, bugün de bizimle konuşuyor. Peki, neden Perge gibi antik kentler zamanla yok oldu? Belki de sorunun cevabı, bizim insanoğlunun tarih boyunca tekrarladığı hatalarda saklı.

Perge, bir zamanlar Pamfilya’nın en önemli şehirlerinden biriydi. Zengin tüccarların evleri, caddelerinde yankılanan kalabalık, tapınaklarında yankılanan dualar... Bugün oraya gidip birkaç saatliğine tarihe bir yolculuk yaptığınızda, bir zamanlar burada hayatın nasıl da hareketli olduğunu hayal edebiliyorsunuz. Ama ne oldu da bu ihtişam bir anda kayboldu? Bu soruyu sizlerde soruyorsunuzdur eminim… Doğal felaketler mi, savaşlar mı, yoksa biz insanların bencilce tavırları mı? Belki de hepsi birden oldu ve yok oldular!

Antik kentlerin yok oluşunda doğal felaketler büyük rol oynadı. Depremler, seller, kuraklık... Tıpkı günümüzde olduğu gibi o zamanlarda da insanlar doğaya karşı tam anlamıyla güçsüzdü. Perge, defalarca depremle sarsıldı, büyük yıkımlar yaşandı. Evler yıkıldı, yollar harabeye döndü. Ama, insanlar yeniden inşa etmeye çalıştı çünkü her şeye rağmen burası onların evi olmuştu. Yaşam devam ediyordu tabii ki de

Sonra daha tehlikeli bir düşman keşfedildi. Doğa kadar tehlikeli başka bir düşman, insan elinden çıkma savaşlar. Roma’nın egemenliği, Bizans’ın zaferleri, Arap akınları… Tarihin her döneminde Perge, istilaların ortasında kalmış bir kentti. Savaşlar sadece insanları değil, kentlerin kendisini de yok etti. Her savaşın ardında geriye sadece yıkıntılar kalıyordu.

Ama bence en büyük neden insandan kaynaklıydı. İnsanların kendi kentlerine, miraslarına yeterince sahip çıkmamalarıydı. Tıpkı bugün olduğu gibi, dün de bazen insanlar ellerindeki güzelliklerin kıymetini bilmeden, onları yitirdi. Perge’de bir zamanlar yükselen o ihtişamlı sütunlar, insanlar kenti terk ettikçe yerle bir oldu. Belki de o dönemin insanları daha iyi yerlere, daha güvenli topraklara gitmek istediler. Geride bıraktıkları ise yalnızca taş yığınlarından ibaret oldu.

Perge, kendi kaderine terk edilmiş gibi görünebilir ama her taşında bir yaşam izi saklı. Orada, kaybolmuş bir zamandan yankılar var. Biz insanlar geçmişin derslerinden pek bir şey öğrenmemiş gibiyiz. Bugün modern şehirlerimizi inşa ederken de aynı hataları yapmıyor muyuz? Tıpkı o zamanlar olduğu gibi, doğaya karşı duyarsız kalıyor, savaşlarla, ihtiraslarla güzellikleri yok ediyoruz.

Perge’nin sessiz çığlığı bize şunu hatırlatıyor: Tarih, sadece kitaplarda ya da taşlarda yazılı değildir. Onu yaşatmak bizim elimizde. Perge gibi antik kentler sadece turistlerin gelip fotoğraf çektiği yerler değil; onlar bizim kimliğimiz, geçmişimiz.

Eğer geçmişten ders almazsak, gelecekte de tıpkı Perge gibi modern şehirlerimizin yok oluşuna tanık olabiliriz. Ama hâlâ vaktimiz var. Perge’yi ziyaret ederken oranın bir zamanlar canlı olduğunu hatırlayalım. Ve belki de bu hatırlayış, bize kendi hayatımıza nasıl daha fazla sahip çıkabileceğimizi öğretir.

Bugün Perge, her ne kadar sessiz olsa da, o taşların arasında bir öykü anlatmaya devam ediyor. Ve o öykü, bizim öykümüz.